Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Daedalic Entertainment, son yılların en üretken oyun yapımcılarından biri. Öyle ki firma, kendini göstereli altı yıl olmasına rağmen aralarında Deponia üçlemesinin, A New Beginning’in, The Whispered World’ün ve ilk göz ağrıları Edna & Harvey: The Breakout’un da bulunduğu 20’den fazla macera oyunu geliştirip Machinarium gibi müstesna bir eserin de yayıncılığını yaptı. Üstelik bu oyunların neredeyse tamamı belli bir kaliteye sahip v sürükleyici yapımlar olarak hatırlanıyor. Firma bu kez harika görsellere sahip bir diğer iki boyutlu macera oyunu The Night of the Rabbit ile PC ve Mac’lerimizi şenlendiriyor.
Aranızda yolu Commodore 64 dönemine denk gelenleriniz varsa o yıllarda ortalığın nasıl da simülasyon ve macera oyunlarından geçilmediğini zaten biliyorlardır lakin sonraki 10 yılın akımlarından olumsuz anlamda en fazla etkilenen türler de bu ikisi oldu maalesef. Simülasyon türü, birkaç kaliteli yapıma sırtını yaslayıp “azalarak çoğalma” yoluna giderken, macera türü LucasArts, Myst serisinin efsanevi yapımcısı Cyan Worlds ve her ne kadar müthiş yapımlar çıkaramasa da türün bitme noktasına geldiği bir dönemde ürün vermeyi kesmeyen The Adventure Company gibi firmalarla ayakta kalmaya çalıştı. Türün kendisini 3D’den kurtarması ve yeniden 2D oyunların piyasayı işgal etmesi ise hemen hemen Daedalic’in kuruluşuyla aynı döneme geldi diyebiliriz. Kısaca tür, tüm ihtişamıyla geri dönmüş durumda ve bağımsız oyun geliştiricilerinin katkıları sayesinde de macera türünün arkasındaki rüzgâr öyle yakın zamanda duracakmış gibi gözükmüyor.
Kahramanımız Jeremiah Hazelnut, 12 yaşında ve annesiyle beraber ormanın kıyısındaki şirin bir kulübede yaşamaktadır, önünde de yaz tatilinden geriye kalan “koskoca” iki gün vardır. Jerry’nin macera tutkusu ve başına buyrukluğu onu elde sepet, annesi için böğürtlen toplamak için girdiği ormanda konuşan tavşan Marquis ile tanıştırır ve kahramanımız kendisini bir anda sihirbaz olmaya çalışırken hayatının macerasında bulur. Her ne kadar yola çıkma noktası benzer olsa da Jerry ne Ursula Le Guin’in Yerdeniz beşlemesindeki efsanevi kahraman Ged, ne de bir Simon the Sorcerer. Oyun ilerledikçe yola beraber çıktığınız arkadaşlarınız da dâhil tüm karakterleri tanımaya ve Mousewood ormanının uğursuz gizemleriyle haşır neşir olmaya başladığınızda oyunun başında ne kadar çok zaman geçirdiğinizi fark edeceksiniz zira tüm bulmacalar için söylemiyorum ama oyun sizi çizgiselliğe zorlamadığı gibi, pek sıkmıyor da.
Oyun biraz uzun ve gereksiz diyebileceğim bir alıştırma sahnesinin ardından başlıyor ancak ilk sahneden itibaren grafiklerin güzelliği ve mistik havası sayesinde atmosferin içine girmekte hiç zorlanmadım. Açıkçası oynadığım her oyundan bolca ekran görüntüsü biriktiren biri olarak kendimi hemen her sahnede Fraps’in “capture” tuşuna basarken buldum diyebilirim. Daedalic’in diğer oyunlarında olduğu gibi, el çizimi arka planlar, tek tek detaylandırılmış sahneler ve pek fazla göz yormayan bir arabirime sahip The Night of the Rabbit. Bolca aksan eklenmiş başarılı diyaloglar da oyunun artılarından biri; bir yerde Jerry’nin İngiliz aksanlı “no” deyişini duyabilmek için aynı yere tıklayıp durduğumu, aynı diyaloğu okumak için tekrar başa döndüğümü de söylemem gerek.
Kısacası oyun, görsel ve işitsel anlamda pek bir eksiğe sahip değil lakin bir “hit” olabilmesi için de konunun akışı değil de olayların birbirine ve neticede bir yere bağlanması konusunda yeterli başarıyı gösteremiyor. Bulmacaların geneli gayet keyifliyken, bir kısmı oyunu kapatıp gitmek istemenize neden olabilecek seviyede sinir bozuculuğa sahip. Yine de eski Sierra ve LucasArts oyunlarıyla vakit geçirdiyseniz, bu mekanikleri pek fazla yadırgayacağınızı zannetmiyorum.
Daedalic’in benim de çok sevdiğim serisi Deponia’nın üçüncü üyesini beklerken, The Night of the Rabbit hiç de yabana atılmayacak bir oyun olarak çıktı karşımıza. Açıkçası benim gibi çocukluğunda Commodore 64’ün “normallikleri” ile uğraşmaktan zaman içinde sinirleri alınmış adama dönen birini bile çıldırtacak bazı bulmacalarına ve hikâye akışındaki bazı eksikliklerine rağmen macera türünü seven herkese önerebileceğim, vakit harcadığınıza değecek bir yapım.