Zelda, uzun süredir oyun dünyasının en popüler fenomenlerinden birisi. Şimdiye kadar 24 farklı oyunla bizlerin karşısına çıkan serinin son oyunu, 2011 yılında Wii için çıkan Skyward Sword’un etraflıca elden geçirilmiş olan HD versiyonu. Skyward Sword’u önemli yapan tek şey artık kolay ulaşılamayacak bir konsola alternatif sunması değil. Belki uzunluğu ile çoğu kişiyi korkutan, insanların içine girmekten çekineceği bu serinin kronolojik olarak ilk bölümü Skyward Sword ve elbette, çok tanıdık karakterlerle açılıyor.
İlk hikaye, ilk heyecan
Oyunumuz Link’in memleketinde başlıyor. Skyloft bilindiği gibi gökyüzünde süzülen adalardan oluşan bir ülke ve Link henüz kendisini kanıtlamamış, tembelliği ile bilinen bir oğlan. Skyloft’ta huzur hakim, insanlar taşınlık yapmıyor (Shire gibi maşallah) ve gündelik, dışarıdan bakan bir insana sıkıcı gelecek görevlerini yapıp hayatlarını idame ettiriyorlar. Kahramanımız burada asker olma sınavı için ertesi günü bekliyor. Çocukluk arkadaşı Zelda ile beraber zaman geçirirken Zelda babasına Link için endişelendiğinden ve onun bu sınava hazır olmadığından bahsediyor. Bahsettiğimiz sınav pabuç gagalı ve Loftwing adı verilen bir kuşun sırtında yapılacak ve sınavın sonucunu belirleyen şeylerden birisi tecrübe ise, diğeri de kuşunuzla kurduğunuz bağ. Zelda elbette anksiyetesini aşamıyor ve Link’i biraz da çalışmaya zorlamak için uçurumdan aşağı atıyor. Daha önce Zelda’ya defalarca “Loftwing’imi yakında hissetmiyorum” Link ıslığı öttürse de kuşu maalesef gelmiyor, onu kurtarmak da Zelda ve kuşuna kalıyor.
Aksiyon türündeki oyunun mekanikleri alışılageldik Zelda mekaniklerinden farksız. Kahramanımız hikayenin henüz başında olduğumuzdan toy bir asker adayı. Zelda serisinin gerisinde bizimle bütünleşecek olan pek çok şeyi ve hikayenin temellerini bu oyunda atıyoruz. Mesela Skyloft’un altında yer alan kara parçasının bir mit olduğuna inanıyor insanlar ama anlatmaktan da geri kalmıyorlar. Zaten oyun da “bu hikaye dilden dile dolaşarak, nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar gelmiştir” bilgilendirmesiyle açılıyor. Oyunun elden geçirilen ve 60fps destekleyecek şekilde boostlanan grafikleri teknik açıdan çok fazla bir şey vadetmiyor ancak yakın çekimler ve sahne geçişlerinde karakter detaylarını çok beğendim. Oyunda yer alan o masalsı hava da bizi kısa sürede manipüle ediyor. Yalnız kamera çok problemli. Oyun Wii için geliştirilirken WiiRemote ve Nunchuk’a muhteşem bir uyum sağlamıştı. Burada benim gibi Joycon ile oynuyorsanız çevreye bakmak için bile L1 + sağ analog tuşlarını kullanmanız gerek ve bunu her koridorda tekrar yapmak insanı bir süre sonra çileden çıkartıyor. Keşke tek tuşta düzelen bir takip kamerası da koysalarmış. En azından artık autosave var, hatta isterseniz Amiboo bile ekleyebiliyorsunuz.
Ayrıca, konuşmaları hızlı hızlı geçememek de bir diğer problem. Okumamaktan değil, daktilo gibi yavaş yavaş, oya gibi ekrana yansıtılan metinlerden bahsediyorum. Kontroller konusunda kamera zorluk çıkartsa da oyunun kendi hareket mekaniklerinde bir problem göremedim.
Hikaye gibi hikaye
Zelda kısa bir oyun değil. Kah keşfederek, kah gülerek, kah savaşarak çıkacağınız yolculuk, oynama tarzınıza göre 40-60 saat arasında zamanınızı alacak. Ben hikayeye yönelik bir spoiler vermekten özellikle kaçacağım zira koca bir maceranın ilk oyunundasınız ve bildiğiniz her şey size kalsın istiyorum. Skyward Sword kesinlikle spoiler verilmemesi gereken, aceleye gelmeyecek bir Zelda şöleni. Hantal kontroller belki biraz tadımızı kaçırmış olabilir bence bu gözden uzaklaştırılabilecek bir detay.
Neticede Skyward Sword HD gayet keyifli bir eklenti olmuş Switch için. Seriye hiç giriş yapmadıysanız denemenizi öneririm.