Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Wolverine’in “X-Men Origins: Wolverine” başlıklı filminde karşımıza çıkan Deadpool’u hatırlar mısınız? Nasıl da kötü bir uyarlamaydı... Marvel vs. Capcom 3’teki Deadpool bile orijinaline çok daha fazla sadıktı bana sorarsanız.
Deadpool aynen Wolverine gibi birtakım işlemlere maruz kalmış bir asker aslında. Bu işlemlerin sonunda yine Wolverine gibi süper hızlı iyileşme gücüne kavuşuyor ama o sırada kanser olduğu için kanserli hücreler de süper hızlı bir şekilde gelişiyor, Wade Wilson’ın görüntüsü de bozuluyor. Beşinci derece yanık gibi dolaşmamak için de Wade kendine bir kostüm ayarlıyor, kafası dâhil hiçbir yeri açıkta kalmıyor.
Wade’in geçirdiği bu işlem, onun hafiften kafayı sıyırmasına da neden oluyor. Tamamıyla bencil, umursamaz ve kafasında iki farklı sesle yaşayan yaramaz bir çocuk gibi davranmaya başlıyor Wade. Ne emir alıyor, ne de kafasına yatmayan bir işe bulaşıyor. Geçirdiği işlem, onun normalden çok daha güçlü olmasını sağlıyor ve buna askeri eğitiminin getirdiği nişancılık ve yakın dövüş silahlarındaki bilgisi de eklenince ortaya ölümsüz bir karakter çıkıyor.
Deadpool elbette ki ilk başlarda kötü tarafın bir üyesi oluyor ama zamanla bu taraftan uzaklaşıyor ve iyi adam olmaya karar veriyor. Biz de kahramanımızı bu noktada yakalıyor ve onunla son derece eğlenceli bir maceraya çıkıyoruz.
Bir kılıç, bir silah yeter Deadpool’la ilgili en önemli özelliklerden birisi, oyuncu ile oyun arasındaki duvarı yıkıp direkt olarak olayların farkında olması. Yani Deadpool, bir karakter olarak bir oyunda olduğunu biliyor, o oyunun kendi adına yapıldığından haberdar ve direkt olarak size, yani oyunculara hitap edebiliyor. Bu Deadpool’u çizgi romanda da farklı yapan bir unsurdu ve durum burada da farklı değil.
Mister Sinister’ı tanıyor musunuz, bilmiyorum ama kendisi Marvel dünyasının tatsız kötülerinden bir tanesidir. Oyunda da kendisi Deadpool’un rakibi ve ona Mister Sinister’ı avlamasında Cable da yoldaşlık ediyor. “Ediyor” dediysem, hikâyede yer alıyor; yoksa arkamızda dolaşan ikinci bir karakter değil.
Oynanıştan önce anlatıma göz atmak lazım ve size şunu söyleyebilirim ki yıllardır hiç bu kadar farklı ve eğlenceli bir anlatıma sahip bir oyun oynamamıştım. Kaliteli komedi animelerini aratmayan espriler ve diyaloglar, oyunu hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar eğlenceli bir hale getiriyor. Bir noktadaCable dünyanın nasıl bir tehlike altında olduğunu ve Wade’in nasıl bu durumu önleyebileceğini anlatıyor örneğin. “Bu kısmı iyi dinlemelisin...” diye başladığı anda Cable, Cable’ın sesi arka planda kalıyor ve Wade’in, “Yeter, bitsin bu çile...” diye serzenişini dinlemeye başlıyoruz. Cable, bundan sonra Wade’den ne istese Wade sadece içinden ilgisini çeken kelimeleri hafızasına kazıyor ve bunlarla ilgili fanteziler getiriyor aklına. Bir noktada Cable’ı Rogue sanıyor ve Rogue’un hayali göğüslerine dokunduğunu düşünüp Cable’a sarkıyor. Oyunun ilerleyen kısımlarında Deadpool’un ölüme fazlasıyla yaklaştığına tanık oluyor ve alternatif bir boyutta, “Death” adındaki kadınla (Ölümün ta kendisi aslında.) karşılaştığını görüyoruz. Bu ilk karşılaşmadaki Pulp Fiction benzeri dansı da hiç beklemediğim için bir anda kahkaha attım.
Olay şu ki Deadpool sizi sürekli şaşırtıyor. Hiç beklemediğiniz bir yerde oyun, Wade, kendisiyle dalga geçmeye başlıyor ve sizi de bir gülme alıyor. Başlarda olmasa da bu esprili tarz oynanışta da karşınıza çıkmaya başlıyor ve hayatınızda hiç tatmadığınız bir oyunla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz...
Kaç kez vurursan, o kadar kazanırsın Şöyle özetlemek istiyorum: Eğer High Moon Studios, oyunun yapımında birkaç tane Capcom çalışanını bilgisayar başına oturtsaydı, bir klasikle buluşmuş olurduk. Devil May Cry’ın o oturaklı dövüş ve kombo sistemi bu oyuna o kadar çok yakışırdı ki... Onun yerine yapımcılar Batman’in benzeri bir oynanışı oyuna oturtmaya çalışmışlar ama kombolar ve vuruş hissiyatı yarım kalmış.
Deadpool, kılıçları ve ateşli silahları ile birlikte savaşıyor ve iki farklı tuşla, bir ton kombo yapabiliyor. Komboların hiçbiri ilgi çekici değil ve genellikle bu iki tuşun birbirine rastgele karışmış şeklini kullanıyorsunuz. Bir düşmanın size vurmakta olduğu, kafasındaki tuş ibaresiyle belli ediliyor ve bu sırada Daire veya B tuşuna basarsanız, düşmanınız saldırısını gerçekleştirmeden siz ona vurmuş oluyorsunuz. Bu tuşu eğer ibare belirmeden kullanırsanız da Deadpool’un -yazının başında bahsetmeyi es geçtiğim- “ışınlanma” özelliği devreye giriyor. Bu hareket çok önemli çünkü kurşunlardan ve büyük düşmanların saldırılarından kurtulmanın en etkili yolu... Işınlanma sizi pek fazla uzağa götürmese de hareketi yaptığınız sırada görünmez olduğunuz için saldırılardan da uzak durmuş oluyorsunuz.
Ne var ki Devil May Cry’ın ve benzerlerinin es geçtiği bir özelliği de burada görüyoruz: Kombonuzu ne kadar uzatırsanız, o kadar fazla Damage Point (DP) kazanıyorsunuz. DP de elbette ki karakterimizi geliştirmek için kullanılıyor. Deadpool’u yakın dövüş ve ateşli silahların yanında el bombası kıvamındaki aletler alanında da geliştirebiliyorsunuz. Bunların yanında karakterinizin genel özelliklerini geliştirmek için de yine DP’ye ihtiyacınız oluyor. Bu puanları komboların yanı sıra çevredeki kırmızı, mavi ve sarı jetonları alarak da toplayabiliyorsunuz. Şahsen kılıç yerine Sai’leri tercih ettim ve sıradan tabancalar yerine de makineli tüfekleri aldım. Bu ikiliyle de oyunu zorlanmadan bitirdiğimi söyleyeyim.
Düşersen, ölmezsin Oyunun dövüş kısımları elbette ki bir süre sonra sıkıcı hale geliyor. Neyse ki dövüşler arasında platform kısımları da bulunuyor. Tabii ki bunlar ne kadar eğlenceli, orası da tartışılır ama dümdüz ilerleyip adam dövmekten biraz farklı olması hoşuma gitmedi değil.
Oynanışta çeşitliliğin sağlanmasına etki eden kısımlar da oyunun esprili tarzıyla birlikte geliyor. Oyunun ilerleyen kısımlarında, bir maden arabasında kartondan yapılmış palyaçolara ve Sentinel’lere top atıyoruz, oyun bir anda iki boyutlu oluyor ve eski platform oyunlarına benzeyen bir bölümden sağ çıkmaya çalışıyoruz veya eskinin ünlü oyunlarından bir tanesinde, kuşbakışı görüntüde iskeletlere karşı koymaya uğraşıyoruz. Oyunun bir kısmında yapımcıların parası yetmediği için eski tip grafiklerle bile karşılaşıyoruz ki bu kısım gerçekten çok şaşırtmıştı.
Maalesef oynanışta çok tatmin etmeyen oyunun grafiksel kısmı da heyecan verici değil. Zaten son derece klişe olarak oyunda kanalizasyon bölümü bile var ki bununla yapımcılar kendileri bile dalga geçmişler. Aradaki sahneler ve Deadpool’un eğlenceli karakteri olmasa şu oyuna 20 puandan fazlası verilmezdi, öyle diyeyim.
Deadpool’u belki tanımıyorsunuz ama bu oyunla birlikte kendisine hayran kalacağınızdan eminim. Öyle ki çizgi romanlarını bulup almak için birazdan site site gezmeye başlayacağım. (“Keşke Türkçesi çıksa...” diyeceğim ama çevirisi de iyi olmalı.) Deadpool’u tanımak istemiyorsanız veya hâlihazırda hayranı değilseniz de bu oyunda hiçbir şey bulamayacaksınız, paranıza yazık. Verdiğim puan da tamamıyla oynanış dışında aldığım keyfe yönelik oldu, onu da aklınızda bulundurun...