Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Her mesleğin altın kuralları vardır. Bunları benimsemediğiniz sürece o meslekte başarılı olmanız çok zordur. Sporcuysan disiplinli, doktorsan temiz, sinemacıysan gözlemci, din adamıysan inançlı, zımbaysan tutucu olacaksın. Bir de olmaması gerekenler var. Mesela şarkıcıysan Burak Kut olmayacaksın, politikacıysan da iyi niyetli. Bunu politikacılara hakaret olsun diye söylemiyorum, mesleğin doğasında varolan bir özellik işte... Beyond the Sword’de “var olmak için yoket” ülkesinin tahtına kurulmuş halde, ikiyüzlü planlar yaparken net bir şekilde bu gerçek ortaya çıkıyor; politika kirli bir iş ve BtS’nin temel amacı da bu kiri her yanımıza bulaştırmak.
Uluslar arası Paranoya Civilization IV’ün ikinci genişleme paketi Beyond the Sword, oyunun dünyasını gerçek olana biraz daha yakınlaştıran yeniliklerle dolu. Bir yandan da oyunu daha eğlenceli hale getiren ama hiç de bu dünyaya ait olmayan “alternatif dünya” öğeleriyle yüklenmiş durumda. İkisinin nasıl olup da biraraya geldiğini merak ediyorsanız sizi bir sonraki paragrafa alalım çünkü artık genel çerçeveyi bırakıp detayları anlatmaya başlıyoruz...
Kaç yıllık Civ oyuncusu olursanız olun, Beyond the Sword’un karşısında kendinizi bir parça acemi hissedeceksiniz. Çünkü daha oyunu açar açmaz, neye yaradığını ve nasıl kullanılacağını anlamak için uzun bir süre beklemeniz gereken bir “Casusluk” (ya da istihbarat) fenomeniyle karşılaşacaksınız. Ekranın sol üst köşesinde oyunun en temel istatistikleri olan bilim, kültür ve para durumuyla birlikte listelendiğini görüp de hiçbir şeye benzetemeyince insanın eli ayağına dolaşıyor bir süre. Ama Espionage puanınızın başlangıçta bir önemi yok ve siz bir şey yapmadan da oyun boyunca otomatik olarak artıyor. Bu puanlar biriktikçe bazı ülkelerin o anda hangi teknolojiyi araştırdığını ve araştırmanın kaç turn sonra tamamlanacağını görebilir hale geliyorsunuz. Ayrıca puanlarınızı mile çevirir gibi bazı özel casusluk faliyetlerine de harcayabilirsiniz. Bu arada, şimdiye kadar bilim, sanat, mühendislik, din ve savaş konusundaki yatırımlarınız doğrultusunda şehirlerinizde ortaya çıkabilen “Great Person”lara artık Great Spy’lar da eklenmiş durumda. Öte yandan, oyundaki önemi çok artmış olmasına rağmen yine de casusluk “yapılacak işler” listesinde ikincil bir mesele. Tabii yapay zekâ, casusluğu çok ciddiye alıyor ve ilk çağlardan itibaren topraklarınız casustan geçilmez hale gelebiliyor. Üretimi sabote etmeye ya da bilgi toplamaya gelen bu birimler neyse ki genellikle çuvallıyor ve karın ağrısı vermiyor.
Oyunun başından itibaren karşımıza çıkan bir başka yenilik de “tesadüfi olaylar” ve görevler. Tesadüfi olaylar, tsunamiden diplomatik evliliklere kadar bizim kontrolümüzde olmayan irili ufaklı gelişmeleri kapsıyor. Bir şehrinizdeki fırtına sırasında 20 turn’de yaptığınız üniversiteyi ya da şehrin yiyecek stoklarını kaybedebilirsiniz mesela. Belki de şehrin içinde akan nehirde bir su perisi yaşadığına dair bir efsane oluşur ve turist akını sayesinde ekstra altın girer kasanıza. Saray eşrafından biri, bir türlü yıldızınızın barışmadığı komşu ülkenin bir soylusuyla evlenir ve jest yapıp düğüne gönderdiğiniz hediyeler bir anda iki ülkeyi yakınlaştırır... Bazıları iyi bazıları kötü sonuçlar veren ve sizin ancak olay bittikten sonra müdahil olabildiğiniz tüm bu olaylar, oyunun düz bir çizgi üstünde ilerlediği, kısırlaştığı anlarda gayet olumlu bir etki yaratıyor ama oynanışa herhangi bir katkısı olduğundan filan değil. Zira size sadece bir popup mesajla vaka bildiriliyor ve yapılabilecekler arasından bir seçeneği işaretlemeniz isteniyor. Güzel olan, başınıza ne zaman ne geleceğini bilememek.
Diğer konu başlığımız olan “görevler” ise çok daha zorlayıcı ve etkili. Örneğin alakasız bir anda “11 şehrine ‘forge’ yaparsan atlı birimlerin rütbesine +2 eklenecek ama bu görevi sıradaki çağ başlamadan önce tamamlaman lâzım” şeklinde bir mesaj geliyor. Bir bakıyorsunuz, daha beş tane şehriniz var ve henüz hiçbirinde forge yok. O noktada kendinizi bu ekstra görevin heyecanına kaptırıp diğer işleri bir yana bırakırsanız büyük olasılıkla zararlı çıkıyorsunuz, çünkü şehirleriniz daha büyüyemeden forge inşasına başlayınca ciddi şekilde vakit kaybediyorsunuz. Ayrıca 11 şehirlik bir ülke olmak için şartlarınız henüz müsait olmadığı halde settler’ları yollara dökünce ekonomi de darmadağın oluyor ve sonuçta elinizde +2 rütbeli atlılardan başka bir şey kalmadığını görüyorsunuz. Üstelik rütbeye +2, onları 300 Spartalı filan da yapmıyor, icabında çıtır çıtır ölüyorlar... Yine de içinde bulunduğunuz şartların ahval ve şeraitine aldırmadan kendinizi görev tamamlamaya adadığınızda içiniz rahat olsun diye söylüyorum; kim olsa aynısını yapardı.
Para Babaları Buraya kadar bahsettiklerim sadece başlangıç. Şimdiye kadar bir Civilization oyunu için yapılmış en geniş içerikli paket olan BtS’de daha tonla özellik var. Bunların içinde en önemlisini anlatmaya geldi sıra. Hani CivIV’le birlikte oyuna dinlerin eklenmesi büyük bir yenilikti ya, aynı derecede önemli bir yenilik BtS’de Corporation’larla (küresel şirketler) geliyor. Kapitalizmin çekip çevirdiği modern dünyadakine uygun olarak oyuna farklı endüstri dallarında hizmet veren dev şirketler eklenmiş. Nasıl oluyor? Teknoloji ağacından Corporation’ı buluşumuzun ardından oyundaki 7 dev şirket birer birer kurulabilir hale geliyor. Her biri kendi üretim alanına uygun bir Great Person tarafından ve tıpkı “dünya harikaları” gibi sadece bir ülke tarafından kurulabilen bu şirketlerin özelliği tüm dünyaya yayılabilmesi. Yani dinlerin misyonerleri gibi şirketlerin de temsilcileri var ve gönderdiğiniz şehirde bir şube açarak hem şirketin kârını hem de o şehrin belli alanlardaki gelişmişliğini artırıyorlar. Her şirket bir ülkenin tekelinde olduğu için teknoloji yarışında önde olmak ve vakti geldiğinde doğru şirketi açmak çok önemli. Hatırlarsanız oyunda bilgisayarın bulunuşundan sonra para getiren bütün antik wonder’lar iptal edildiğinden ekonomi alt üst olurdu. Şimdiyse elinizde bu şirketlerden birkaçı varsa ekonominiz hiçbir zaman olmadığı kadar güçleniyor ve bir noktadan sonra para içinde yüzüyorsunuz. 7 şirketin hiçbirini diğer ülkelere kaptırmadan açabilirseniz zaten oyunu da kazanmış kadar oluyorsunuz.
Buradaki kritik nokta bazı şirketlerin aynı endüstri alanında hizmet veriyor ve dolayısıyla birbiriyle rekabet ediyor oluşu. Örneğin gıda sektöründe çalışan iki şirketten Cereal Mills’i siz, Sid’s Sushi Co.’yu bir rakibiniz kurdu diyelim. Şirketinizi küresel bir zincire dönüştürmek için temsilcilerinizi yollamaya başladınız, bir sürü şube açtınız. Bir süre sonra fark diyorsunuz ki rakip şirketin temsilcileri sizin zinciri kırmaya başlamış. Aynı şehirde iki gıda şirketi birden barınamadığı ve rakibin temsilcileri de sizin şirketin şubelerini yok edip kendi şubelerini açtığı için emeğiniz boşa gitmiş oluyor, kazancınız da düşüyor. O yüzden amaç sadece şirket açmak değil, tekel olmak..
Bunu sağlamak için de hem Cereal Mills’i hem Sid’s Sushi Co.’yu kurup ama sadece birini geliştirmek bana en uygun (ve tabii aslında en hayvanca) çözüm olarak göründü ve o şekilde şirketimin istikrarını sağladım.
Bir senaryoya bağlı kalmadan, serbest stil oynarken karşılaşacağınız diğer yeniliklerin hiçbirisi Corporation’lar kadar hayati öneme sahip değil. Ama her biri Civ serisini daha üst bir noktaya taşımak için getirilmiş yeniliklerin hem sayıca hem içerik olarak tatmin edici olduğunu söyleyebiliriz. Tabii istisnaları saymazsak... Ama ben biraz da o istisnalardan bahsetmek istiyorum. Örneğin oyuna eklenen 6 yeni World Wonder’ın çoğunun ilk çağlara yığılmış olması, oyun karşısında bir sabır taşı gibi dirençli olmanızı gerektiriyor. Bir yandan settler ve worker üreterek büyümeye çalışmak, bir yandan erken bir savaşla medeniyet yarışındaki tüm iddianızı kaybetme riskine karşı orta büyüklükte bir ordu kurmak, bir yandan da ambar (granary), kütüphane benzeri temel binaları inşa etmek gibi öncelikleriniz varken bir şehrin 70 turn’ünü bir wonder’a yatırmak, insanı ortadan ikiye yaran bir şey. Bir de oyunu Birleşmiş Milletler’in kurulmasından yüzyıllar önce diplomatik zaferle bitirebilir hale gelmemiz bana son derece anlamsız bir yenilik olarak göründü. Kendi dininizi yeterince yayar ve bir de Vatikan Sarayı’nı (Apostolic Palace) yaparsanız “din kardeşi” ülkelerle birlikte diğerlerine karşı ticari ambargodan Haçlı Seferi’ne kadar belli konsey kararları çıkartabilir ve etki gücünüz yeterliyse oyunu bu aşamada bitirebilirsiniz. Yani oyunun hesabına göre İtalya çoktan hepimizi tarihten silmiş durumda... Her şeyin batı medeniyetleri esas alınarak kurgulandığı Civilization serisi için bile fazla kaçmış bu kadarı.
Toprağın Öyküsü Ve senaryolar... Aslında bir genişleme paketi incelemesi yazarken senaryolardan bahsetme fırsatı bulana dek bunca nefes tüketmiş olmamız, Beyond the Sword’un içeriğinin ne denli güçlü olduğunun bir işareti. Senaryolar olmadan da yeterince yüklü bir genişleme olan BtS, bu yönüyle takdiri hak ediyor. İşin güzel yanı, senaryolar konusunda da daha az başarılı olmaması. Toplam 11 yeni senaryodan bazıları o kadar güzel düşünülmüş ve öylesine derinleştirilmiş ki neredeyse Civ’i sollayıp kendi başlarına birer oyun olabilirlermiş gibi geliyor insana. Bunların başında da Final Frontier isimli uzayda geçen Civ versiyonu geliyor. Dünyayla tüm bağımızın koptuğu bu senaryoyu başta Alpha Centauri (Sid Meier’ın uzayda geçen Civ oyunu) taklidi bir mod olarak algılama eğilimindeydim ama oynadıkça ne Civilization’la ne Alpha Centauri’yle alakası olmadığını keşfettim. Kendi kuralları ve açılımları olan, uzayda yaşam temasına özgün bir bakış getiren ve bir hayli de ter dökmenize yol açan bu senaryoyu herkese tavsiye ediyorum. Öğrenmek biraz zamanınızı alabilir ama alıştıktan sonra kafa patlatmanın keyfine varacağınızı da bilin.
Klasik Civ’den vazgeçemem diyenler için en has senaryo Next War. Çünkü bu senaryoda oyun, sadece geleceğin teknolojileri de eklenerek genişletilmiş. Dev Mech’lerinizi ortama salarak düşmanı şaşkına uğrattığınız, şehirlerinizi enerji kalkanlarıyla koruduğunuz Next War “bir turn daha” manyaklarına uygun.
Rhye’s and Fall of Civilization senaryosu gerçekçilik konusunda Civ’in kendisinden birkaç gömlek üstün olması sebebiyle, Fall from Heaven: Age of Ice mükemmel hikayesiyle, Charlemagne’s War din faktörünün nelere kadir olabileceğini, CIV Defense oyunun sadece savunma ile de kazanılabileceğini göstermesiyle favorilerim arasına girdi. Zaten geriye de pek bir şey kalmıyor. Anlayacağınız, BtS senaryo konusunda da kuru sıkı atmıyor ve bir kez daha günleri gecelere katıp, biyolojik saatinizi alt üst edene kadar kendini oynatıyor.
Son olarak; Civilization IV: Beyond the Sword’ün optimizasyon sorununun bu paketle de giderilmemiş olması, en büyük hayal kırıklığım oldu. Sisteminiz iyi de olsa oyun kendini ve sizi kasmaktan vazgeçmiyor, haritayı açıp birimleri yığdıkça turn’ler arasında beklemek, Godot’yu beklemek kadar ümitsiz bir hale dönüşüyor. İkinci son olarak; oyunun yapay zekası önceki paket olan Warlords’dan beri ton balığıyla beslenmiş, her gün Brain Training oynamış sanırım. Rakipleriniz eskisine göre belirgin şekilde daha zeki. üst zorluk seviyelerinde zafere ulaşmak ise sadece masa başında uyuyakaldığınız anlarda görebildiğiniz bir rüyadan ibaret... BtS, “daha ne olabilir ki” dediğimiz CivIV’e getirdikleriyle, serinin daha uzun yıllar hayatta kalacağının kanıtı. Şimdiye kadar ilginizi çekmemiş olsa da artık Civilization’a başlamak için bu fırsatı değerlendirmelisiniz, ne de olsa daha yıllarca adını duymaya devam edeceksiniz...