Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Red Orchestra 2: Heroes of Stalingrad’ı hatırlamayan yoktur sanırım. Sovyet kardeşlerimizin Naziler ile savaşını konu alan bu oyunun yeni ve kendi başına çalışabilen genişleme paketi Rising Storm, bizi bu kez pasifik cephesine götürüyor. 2000 ile 2008 arasında İkinci Dünya Savaşı temalı FPS’lere doyan oyun dünyası için, beş sene sonra yeniden İkinci Dünya Savaşı fantezisini yaşamak çok ilginç bir deneyim ancak Rising Storm, alıştığımız türde fasulyeden bir FPS oyunu değil.
Fasulyeden FPS’nin tanımını yapmak gerekirse 10 tane mermi yediğiniz halde ancak ekranda kırmızı flaşların çaktığı ve bir duvarın arkasına üç saniye saklandığınızda tekrar eski sağlıklı, süper askere dönüştüğünüz oyunlara “fasulyeden FPS” diyoruz.
İşte Rising Storm’da bu yok. Kafaya mermiyi yiyince “çat” diye mortluyorsunuz. Yanınızda bomba patlayınca, kolunuz bacağınız adanın diğer ucuna uçuyor. Her köşeden acaba katanalı bir Japon kardeşimiz mi fırlayacak diye tırsa tırsa ilerliyorsunuz. Kısacası, oyunda gerçekten insan olduğunuzu ve kolayca harcanabileceğinizi hissediyorsunuz.
Yapımcının bu kararı aslında çok yerinde olmuş zira Pasifik Savaşı, İkinci Dünya Savaşı’nda en çok ve en acımasız şekilde hayatların kaybedildiği çatışmalara sahne olmuştu. Dolayısıyla o atmosferin acımasızlığını hissedebilmek adına oyundaki bu uygulama gayet yerinde olmuş. Elbette ki dünyanın her yerindeki savaşlar ve yaşanan acılar bir oyunla hissedilemez ve karşılaştırılamaz ama en azından Rising Storm’un bir bebe oyununa dönüştürülmemesi güzel olmuş.
Rising Storm, tamamen multiplayer içerikli bir oyun. Ancak oyunda başarılı olmak için bireysel oyunculuktan öte takım çalışmasına odaklanmak gerekiyor zira Japon kardeşlerimizin başarılı olabilmesi için hep beraber banzai saldırısı gerçekleştirmeleri, sağa sola tuzak kurmaları ve düşmanı o tuzağa çekebilmeleri gerekiyor. Aynı şekilde Amerikan askerlerinin de bazen takımlarını, kendilerinden fazla düşünüp, gerekiyorsa bir makineli tüfeğin önüne atlayıp mermilerini bitirmelerini sağlaması gerekebiliyor ki arkadan gelen takım arkadaşları mermisi biten ağır makineliyi saf dışı bırakabilsin. Yoksa bazen ilerlemek mümkün olamayabiliyor.
Yapımcılar bu mantığın oyunculara da yerleşmesi için akıllıca bir hareket yapmış ve oyuncuların kaç kişiyi harcadığı gibi istatistikleri tutmamışlar. Böylece oyunun sonunda, “Ahmet kardeşimiz 48 Japon askerini mıhlayarak haritanın birincisi oldu!” gibi gereksiz ve hiç sevmediğim bilgiler, sıralamalar karşımıza çıkmıyor. Onun yerine, hangi takımın kazandığı, hangi takımın kaybettiği gibi bilgilerle karşılaşıyoruz. Yani oyunu kazanmak için takım halinde çalışmak gerekiyor.
Bu takım oyununun güzel bir yanı da topçu birliklerini ve hava desteğini yönlendirebilmeniz. Komutan seviyesindeki arkadaşlar, keşfe çıkardıkları askerler yardımıyla düşman mevzilerini tespit edince, buraya topçu bataryalarından ateş açtırabiliyor veya hava saldırısı düzenletebiliyorlar. Tüm bu aksiyonlar sonunda her tarafa ceset parçalarının dağılması da oyunu 16 yaş altı oyuncular için fazla kanlı hale sokuyor. Multiplayer Pasifik çatışmaları özlediyseniz, kaçırmamanız gereken bir oyun.