Yabancı televizyon dizilerini takip edenler, “Defiance” ismiyle geçen ay karşılaşmış olmalılar. SyFy kanalında yayına giren dizi, biricik dünyamızı istila etmeye gelen uzaylıların, madara olup plan değiştirmesinin öyküsünü anlatıyor. Aslında dizi, uzun zamandır eksikliğini duyduğumuz bilimkurgu türündeki yapımlara özlemimizi giderecek kadar güzel. Üstüne, yapımcılar bir de dizinin oyununu hazırlamışlar ki diziyi takip edenler kadar, diziden habersiz olan oyun severler için de güzel bir gelişme bu.
Öncelikle Defiance’ın öyküsünden bahsetmek gerekiyor. Kendi gezegenleri yok olmak üzere olan uzaylı arkadaşlarımız, dev gemilere doluşup Dünya’ya geliyorlar ve “Bu gezegeni bize vereceksiniz, başka çareniz yok!” diyorlar; hatta bir de utanmadan Dünya’yı kendi gezegenlerine benzer şekilde değiştirmeye başlıyorlar. Böyle acayip dev yaratıklar, kendini şaşırmış edepsiz bir bitki örtüsü, bir sürü ıvır zıvır gereksiz uzaylı detayı vesaire derken, gezegende insanların yaşayabileceği fazla bir yer de kalmıyor. Ancak bizim çocuklar da yaman. Bunlar uzaylılara bir saldırıyorlar, uzaylılar neye uğradıklarını şaşırıyor. İnsanlar eline geçirdiği uzaylıyı, sağlı sollu pataklıyor, Allah yarattı demiyor, tokat manyağı yapıyorlar. Bunu gören uzaylılar da “Biz ettik, siz etmeyin!” diyerek, savaşmaktan vazgeçip barış yapmak istiyorlar. Ancak uzaylı dediğimiz yaratıklar da öyle tek format tipitipler değiller. İçlerinde bir sürü fraksiyon, bir sürü acayip acayip çeşit var. Neyse, bunların komutanları “Barış marış yok, insanları yok edene kadar savaşacaksınız köpekler!” diye azar çekince, uzaylı askerler son savaşta silah bırakıp insanlarla müttefik oluyor; hatta yörünge bombardımanında hasar alan şehirlerdeki yıkıntılar arasında kalan insanları falan kurtarıyorlar. Süper duygusal şeyler oluyor. Bu arada yörüngedeki ana gemilerin içinde de barış yanlıları var. Onlar da gezegendeki insanlar ve uzaylılar yaşayabilsin diye birkaç ana gemi patlatıyorlar. Sonra dünyanın yörüngesi tam bir savaş çöplüğüne dönüyor. Dev gemilerin parçaları yörüngede dönüp dururken, kalan gemiler de savaştan çekiliyor lakin bu yörüngede dönüp duran hurda gemi parçaları zamanla dünyaya düşmeye başlıyor. Bu düşen parçaların içindeki sağlam kalmayı başarabilmiş kimi materyaller de acayip para yapıyor. Dolayısıyla düşen parçaların peşine düşen bir tür yeni teknoloji avcıları ortaya çıkıyor. Bunlar motosiklet veya arazi araçları ile sürekli düşen parçaların peşinde oradan oraya koşturuyorlar. İşte oyunumuz da burada başlıyor.
Siz de bir teknoloji avcısı olarak, oradan oraya koşturup, uzaydan düşen parçaları arayıp cebinizi doldurmaya çalışıyorsunuz. Fakat bu iş o kadar kolay değil. Dünyada ne kadar annesinin terbiye veremediği baş belası tip varsa bu düşen parçaların peşinde. Hem onlarla savaşmak, hem de uzaylı kardeşlerimizin ilk geldikleri dönemde dünya ekosistemini değiştirmeleri yüzünden ortalıkta dolaşan haşarelere, vicdansızca büyümüş örümceklerle, saygısız dev hayvanatlara laf anlatmak zorundasınız. Öylesine rezil bir dünya ki biliyorsunuz, insanoğlu banyoda bi tane minik böcek gördü mü dengesi bozulan, aklını kaybeden bir yaratık. Bunların bir de inek boyutunda, zürafa boyutunda olanlarını düşünün.
Neyse, oyun güzel. Onu baştan söyleyeyim. Online RPG bekleyenler biraz hayal kırıklığı yaşayacak, biraz yaşamayacak zira oyun aslında RPG değil, birinci ve üçüncü şahıs kamera açısından oynana bir shooter. Ancak sağlam RPG’leri aratmayan RPG özelliklerine sahip. Bir oyun RPG özelliklerine sahip olup da nasıl RPG olamıyor, onu da merak edenlere anlatmaya çalışayım. RPG’de tetiğe bastığınız zaman, düşmana verdiğiniz hasarı ve hatta onu vurup vurmayacağınızı dahi karakterinizin istatistikleri belirler. Defiance’da ise düşmana doğru nişan aldığınız sürece onu vuruyorsunuz. Ona verdiğiniz hasarıysa yetenekleriniz değil, silahınızın istatistikleri belirliyor. Bu açıdan bakınca RPG ama tetiği ne kadar hızlı çekersniz, o kadar iyi düşman öldürebildiğiniz için de bir shooter! Neyse, bunlarla kafanızı yormayın, hayatta çok daha önemli meseleler var. Bazı şeyleri olduğu gibi kabulleneceksiniz, sonra dert sahibi olursunuz, içiniz şişer, hayata küsersiniz. Zaten ergenliğin de temel problemi bu. Oysaki meseleleri dert edinmeyi bırakabilseniz, hayat çok daha güzel olacak ve sürekli sağa sola yazdığınız “Çok sıkılıyorum! Hayat çok sıkıcı!” şikâyetleriniz de bitecek.
Neyse, olayımıza dönelim. Anladığınız üzere, oyunda en önemli detaylardan biri silahınız. Silahınız güçlüyse ortamın ekmeğini yiyorsunuz, silahınız güçsüzse ortam sizi yiyor. O yüzden loot’lar, silah geliştirmeleri, satın almalar falan çok önemli. Şahsen ben de içinde toplasan 10 tane farklı silahın olduğu eski nesil FPS’lere kıl olan biri olarak, içinde gigatrilyonlarca farklı silahın olduğu Borderlands gibi oyunlar sayesinde, yeniden oyunları sevmeye başladım. Defiance da bunun güzel örneklerinden biri.
Defiance bana biraz 2007’de çıkan bilimkurgu temalı MMORPG Tabula Rasa’yı da anımsatmadı değil. Ancak umarım, kaderi onunkiyle aynı olmaz. Richard Garriot’ın büyük umutlar bağlayarak piyasaya sürdüğü oyun, NCsoft tarafından yeterince başarılı olmadığı gerekçesiyle 2009’da kapatılmıştı. Richard amcamız da sonra NCsoft’ta oyununa yeterince özen göstermedikleri ve onu zarara uğrattıkları gerekçesiyle dava açıp 27.000.000 Dolar tazminat kazanmıştı. Darısı, bir eseri yaratıcısından aldıktan sonra özensizce yayınlayıp yaratıcıyı zarara uğratan tüm kaypak yayıncıların başına...
Lafı çok uzatmayayım gençler. Oyun süper. Ne kadar süper?
Çok süper değil ama az süper değil. Kötü hiç değil. Süper süper süper süper iyi de değil. Şimdi bilimkurgu hayranı değilseniz, belki bir The Elder Scrolls V: Skyrim oynamak size daha çok keyif verebilir veya yakında çıkacak The Elder Scrolls Online ile çığlıklar atabilirsiniz ama Defiance da başarılı çıkış yapan bir bilimkurgu oyunu olarak övgüyü hak ediyor. Görevler güzel, oyun hızlı, akıcı... Çoğu görev salak bir metinle geçiştirilmek yerine sinematiklerle açıklanıyor. Bu da oyuna süper atmosfer katıyor. Düşman kardeşlerimiz de aptal değil. Ölmek için üstünüze koşmuyorlar. Ateşten kaçıyorlar, saklanıyorlar, sizi çevirmeye çalışıyorlar. Araç kullanma imkânı da güzel bir özellik olmuş. Aracınıza atlayıp oradan oraya koşturuyorsunuz. Dizide araçlar önemli bir yer tutuyor çünkü yayan olarak o dünyada ayakta kalmak çok mümkün değil. Bu ambiyansı oyuna da yansıtmalarını sevdim. Atmosfer zaten renkli ve zengin... Acayip bir oyun. Oynarsanız seversiniz, inanıyorum.