Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
1960 yıllara geri dönelim birazcık. Neler olmuştu, hatırlıyor musunuz? Örnek vereyim: Vietnam Savaşı. Hah, iyi ki de olmuş zaten yoksa İkinci Dünya Savaşı fikirleriyle tıkanırdık bir noktada. Hoş, A.B.D.’nin ziyadesiyle üzerinde durduğu bu savaş, halen İkinci Dünya Savaşı kadar kullanılmadı oyun dünyasında. Neyse, Ride to Hell: Retribution ile alakası da uzaktan zaten. Efendim, oyunda kontrol ettiğimiz karakter olan Jake Conway, savaşa gitmiş ve artık evine geri gelmiş bir bünyedir. Yaşadıkları ona kalsın, geri döndüğü zaman tüm hayatını değişmiş olarak bulur. Pek tabii ki kendi ideolojileri halen devam etmektedir. Oyunun henüz başında karşılaştığımız amca karakteri Mack ve akabinde göz göze geldiğimiz kardeşimiz Mikey, oyunun giriş senaryosunu da oluşturmakta. Mikey büyümüş, koca adam olmuş ve artık ortamlara akıyor, amca Mack ise onu engellemeye çalışıyor. Eh, isyankâr bir genç olarak Mikey de amcasının motosikletini çalıp kaçıyor. Askerden yeni gelmiş Jake ise ne olur ne olmaz diye kardeşinin ardına düşüyor. Peşinden gittiğimiz küçümen bünyeyle biraz muhabbet ettikten sonra, karşımızda oyunun esas çocukları olan The Devil’s Hand’i buluyoruz. Yaşanan koşuşturma sonucunda ellerine düştüğümüz ekip, Mikey’yi pat diye öldürüyor ve sonrasında oyun tam anlamıyla başlıyor.
Retribution, üçüncü şahıs kamera açısına sahip ve sürekli aksiyon içeriyor. Bir kısmını motosiklet üstünde, bir kısmını ise yaya olarak oynuyoruz. Senaryo sürekli işliyor. Kardeşimiz öldürüldükten sonra hayatımızı The Devil’s Hand’i yok etmeye adıyoruz. Bu arada tüm bu olayların sebebi ise cekette yazılı bulunan ve oyuna ismini veren Retribution... Meğer babamız çok fantastik bir adammış ve onun soyunu yok etmek de bu adamların en büyük hobileri olmuş.
Ne diyordum? Hah, motosiklet var, tamam. Şimdi şöyle oluyor; motosiklete binerek gidiyoruz, yollara vuruyoruz metalci benliğimizi. Aniden karşımıza çıkan tırların altından kayarak geçiyor, rampalardan atlayarak puan kazanıyoruz. Düşmanlarımız motorlarıyla resmen üzerimize sürüyorlar ve akabinde kapışma başlıyor. Motorumuzun olmadığı noktalarda sarı görev noktasını takip ederek yolumuzu buluyoruz. Bolca yakın savaşa girdiğimiz Retribution, bizlere birçok kombo imkânı tanımış. Özellikle bir düşmana ardı ardına blok almasına imkân tanımadan yaptığımız vuruşlar sonucu, “esas” kombo ortaya çıkıyor ve istenilen tuşa basmak suretiyle rakibimizi yok edebiliyoruz. Silahlarsa biraz daha geç ekleniyor. Normalde tabanca, tüfek ve makineli silah bulunmakta ama zaman içerisinde topladığımız para ile Army Van Shop’dan çok daha farklı cihazlar satın almamız işten bile değil. Bu arada etrafta bulunan Playing Card’ları toplamak suretiyle de motosikletimize yeni parçalar almamız söz konusu.
Neyse ya, çok uzattım gerçekten. Bakın ne diyeceğim; sakın bu oyunu indirmeyin, olur mu? Ne olur ya, indirmeyin hiç. Yani 1 Nisan şakası olarak harika bir hediye bence ama onun haricinde sadece düşman kazanırsınız, benden söylemesi. Yani neresinden başlasam bilemedim. Grafikler desen yok. “Yok” derken, en az sekiz yıllık bir geçmişe sahip. Motosiklet, motosiklet diye gaza geldim de o ne biçim motosiklet? Bir kere çarpmıyor, böyle “doing” diye geri sekiyor objelerden. Çok sert çarpınca bazen bir önceki kayıt noktasına atıyor, bazen cihaz kendi kendisine patlıyor. (Kendisini havai fişek zanneden motosiklet...) Sürüş mekaniği diye bir şey yok. Böyle milim milim kaydırınca hiç yoldan çıkmıyoruz. Etrafta bulunan saçma sapan atlama zıplama yerleri de öylesine duruyor, arada puan falan veriyor kendi kendine... En kötüsü de ne biliyor musun en sevdiğim okur bünye? O yola çıkmışsın taş gibi motosikletinle, hiç mi müzik çalmaz ya da çalınca da böyle gıy gıy müzik mi çalar? Yahu versene Motörhead’i!
Olaylar motosikletle de sınırlı değil tabii ki. Senaryo akışı yok gibi bir şey. Böyle iki dakika bir bölüm oynuyorsun, sonra “hop” demo giriyor. İki dakika daha sonra yine demo. Oyunun ilk 20 dakikası canımdan can gitti, indim, sokakta susuz kalan kedilere su verdim, sevap işledim. Motosiklet üzerinde de dövüş falan yok ha, yalan söyledim bayağı. Aniden yanımıza bir motosiklet sokuluyor ve o anda ekranda basmamız gereken tuş beliriyor. Hızlı hızlı basarak doldurduğumuz barın ardından, karakterimiz kendi kendisine düşmana girişiyor kafa göz, öyle yani. Yakın dövüşler de farklı değil, sürekli vurma tuşuna basarak herkesi yok edebiliyoruz. En son kendimi geliştirdim, belirli aralıklarla hem savunma, hem de saldırı tuşuna bastım, muazzam bir kombo oldu.
Ya ne diyeyim, çok saçma bir oyun gerçekten. Siz siz olun, bu yapımdan uzak durun. Gidin efendi gibi Brütal Legend oynayın falan. Tamam, o da bekleneni verebilmiş yapımlardan değil belki ama en azından “tamamlanmış” bir oyun. Daha nasıl açık konuşsam bilemedim. Yapmayın!