Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Total War serisi, ilk oyunu olan Shogun’dan bu yana Napolyon Savaşları’na kadar geldi. Birçok oyun sever bu ilerlemeyi beğeniyle takip etti ama herkesin aklında aynı soru vardı: Peki, şimdi ne olacak? Geçen yıllar içerisinde oynanış çizgisinden hiçbir öndün vermeyen Total War, modern dünya savaşlarını bu sisteme nasıl entegre edecekti? Biz bunları düşünürken, yapımcı ekip çoktan her şeyi hesaplamış olacak ki daha ağzımızı açamadan bir anda karşımızda “Total War: Shogun 2” ismini görüverdik. Açıkçası beni en çok sevindiren Total War oyunu haberi bu olmuştu. Malum, hem Japon kültürünü çok severim, hem de Japonya’nın Edo dönemi tarihsel açıdan büyük önem taşıyan olayları konu alır. Aynı zamanda koskoca seri, bu oyunla başlamıştı ve değişen teknolojiyle Japonya topraklarını bir kez daha deneyim etmek harika bir fikir olacaktı. İşte Total War severler bu haberle uyandı ve serinin bir süre daha -en azından gerekli optimizasyonlar yapılıncaya kadar- modern dünya savaş tarihine yaklaşmayacağını, geçmişte üretilmiş olan oyunları yenileyerek yeniden karşımıza çıkacağını anlamış oldular.
Shogun 2’nin başarısı yadsınamaz bir gerçek. Özellikle tek kişilik senaryoda yapay zekânın yaptığı hamlelerin oyunu zorlaştırdıkça çok daha zeki bir hal alması, bir şeylerin doğru gittiğinin en büyük habercisiydi. Oyuna eklenen deniz desteği, kendi içerisinde vuku bulan deniz savaşları ve geliştirilmiş diplomasi sistemi, daha önceki herhangi bir Total War oyunundan çok daha mükemmeldi. Napoleon: Total War’da yer alan vasat oyun yapısının ardından ilaç gibi gelmişti Shogun 2. Şimdiyse sırada Total War: Rome II bulunuyor (TWR2) ve yapım açıklandığı günden buyan büyük bir ilgiyle takip edilmekte. Pek tabii ki bu takibin tek sebebi oyunun beraberinde getirdikleri değil. Yekta’nın da deneyim ettiği üzere, TWR2, reklama ihtiyaç duyan birçok yapımdan birisi. Oyun sektöründe böyle bir yapımla ayakta kalmak için Roma İmparatorluğu dönemi tek kelimeyle mükemmel bir seçenek. İlk olarak Rome dizisiyle başlayan ve akabinde Spartacus ile iyiden iyiye patlayan Roma İmparatorluğu merakı, yakın tarihte konuyla alakalı üretilecek bir oyunun da fazlasıyla satması için güzel bir zemin hazırlamış durumda. Hal böyle olunca yapımcı firma da en harikasından bir TWR2 etkinliğini patlattı Yaptığı mini röportajda çok kritik bazı cevaplarla oyun hakkında çok daha net bilgilere erişmemizi sağlayan Yekta, aynı zamanda oyunu detaylı şekilde deneyim de etmeyi başardı. Onun Roma seyahatini birazdan okuyacaksınız ama dilerseniz önce benimle birlikte, çıktığı zaman kuvvetle muhtemel adından bolca söz ettirecek TWR2’ye biraz daha yakından bakalım.
M.Ö. 753 yılında kurulmuş, 330 yılına kadar ayakta kalıp, akabinde 330 ile 395 yılları arasında ikiye bölünmüş ve bu dakikadan sonra başkentini Konstantinopolis olarak belirleyen imparatorluk; otokrasi, diktatörlük ve tetrarşi gibi birçok farklı yönetim şekli altında varlığını sürdürmüştür. M.Ö. Roma Krallığı olarak var olan ülke, M.Ö. 510 yılında Roma Cumhuriyeti şeklini almış, M.Ö. 27’den M.S. 476 yılına kadar geçen sürede Roma İmparatorluğu olarak anılmıştır. İmparatorluk genelde iki kısımda incelenir; bunlardan ilki Principatus, ikincisiyse Dominatus olarak bilinmektedir. İlk dönem, Üçüncü Yüzyıl Krizi’ne kadarki dönemi kapsarken, Dominatus batı imparatorluğunun yıkılışına kadar geçen dönemi temel alır... İşte böylesine karışık, böylesine farklı dönemler geçirmiş ve dünyanın en büyük liderlerini görmüş bir toprak sahasından, medeniyetinden bahsediyoruz. Biz her ne kadar sinema filmlerini, televizyon dizilerini ve oyunlarını beğensek de şu ana kadar bizlere Roma’yı gerçekten yansıtabilen herhangi bir yapım olduğunu düşünmemekteyim. Bu düşüncemin arkasındaki temel prensipse imparatorluğun içerisinde bulunan hemen her şeyin değişken olabilmesi; tıpkı az önce okuduğunuz gibi, üç farklı yönetim şeklini yaşamış bu insanlar. Farklı toprak parçalarını bir araya getirmiş, farklı politikalar ve ticaret yolları izlemişler. İşte bu yüzden TWR2 heyecanla beklediğim yapımlar arasında en üst sıralarda. Yekta’nın konuşmaları esnasında su yüzüne çıkan en önemli detay, yapımcı ekibin Roma olgusunun düşünülenden çok daha büyük ve devasa olduğunun farkında olması... Tabii ki farkında olmak demek, illaki her şeyi oyuna ekleyecekler anlamına gelmiyor ama bu da sevindirici benim için.
Bu farkındalık TWR2 içerisinde çok önemli bazı detayları açığa çıkarmış durumda. Bunlardan ilki, savunma esnasında kullanılabilecek savunmaya dayalı silahlar. Özellikle Roma ordusu, askeri yapı açısından (Bakın “strateji” demiyorum.) harika bir yapıya sahipti. İlk oyununda ne yazık ki bu yapıyı tam anlamıyla deneyim edememiştik. TWR2’de kimi zaman bölgeye göre değişen ve sadece savunan tarafından kullanabilecek, ilkel ama çok etkili cihazlar bulunacak. Bunlardan ilki, yanan samanlar. Top şeklinde olan ve birbirine sımsıkı bağlanan dev saman yığınlarının, yağ kullanarak yakılması suretiyle üzerinize yuvarlandığını düşünün! Bir anda herkes çil yavrusu gibi dağılacak, yakında bulunan tüm kamp alanları alev alacaktır. (Bak bunu Troy filminde kullandılar; naylon film ama idare eder.) Yanan alev toplarının haricinde özellikle atlı birlikleri durdurmaya yönelik kazıklar kullanılacak. Birliklerin arkasında duracakları kazıklar sayesinde düşman atlıları, piyadelere çarpıp geçemeyecekler. Henüz kesinlik kazanmasa da savunan tarafın kullanımına sunulacak zehirli oklar da savaş alanında yer alacak ama öyle ulu orta yerde bulunmayacak, öncelikle saklı oldukları yerlerden çıkarılmaları gerekecek. Saklı olan objelerden bir diğeri de yine savaş filmlerinden alıştığımız ateş çukurları olacak. Üzerine atılacak alevli bir okla etrafı cehenneme çevirecek olan çukurlar, saldıranlara büyük zorluk yaşatacak. Son olarak etrafta bulunan keskin taşlarla üzerimize gelen piyade birliklerini büyük ölçüde yavaşlatabilecek, hatta onlar bize saldırmadan biz onlara saldırabileceğiz. Böyle anlatınca kulağa çok hoş geliyor, biliyorum ama bu savunma silahları ne yazık ki (Taşlar hariç sanıyorum.) taşınabilir olmayacak. Savunma esnasında “savaşa başla” demeden önce yerleştireceğimiz cihazlar, bir defa haritaya bırakıldığı zaman ayarlandıkları yöne bakacak ve sonradan yönü hiçbir şekilde değiştirilemeyecek. Bu da demek oluyor ki ancak çok iyi konuşlandırılmış savunma yapıları işimize yarayacak. Yoksa yan tarafı açıkta duran piyadelerimizin önüne mızrak koysak kime ne? O atlar yan taraftan saldırdığı zaman “gg”... Ayıca bu silahlar oyun alanına ait olacak ve bir anda bize karşı kullanılabilir hale de gelecek. Bu arada en kötüsü, oyun içerisinde filler olması. Eskiden de böyle bir özellik vardı ama filler savaşa resmen giremeden deliriyordu. TWR2 ile fillerimizin psikolojileri daha sağlamlaştırılmış durumda ama bir defa kontrolden çıktıları zaman, dost düşman tanımayıp savaş alanını karnavala çevirecek.
TWR2 ile karşımıza çıkacak bir diğer değişim, oyunu nasıl kazanacağımızla ilgili olacak. Aslında Roma’yı kontrol eden bir diktatör olarak bu işlemi kendim sonuçlandırabilmeyi isterdim. Seçenekleri biz yaratabilseydik, sanıyorum tadından yenmeyen bir kazanma modeli olurdu bu ama işte şimdilik böyle bir seçenek yok. Fakat eskiye göre çok daha esnek bir kazanma menüsü söz konusu. Birazcık bile Total War deneyim eden herkesin bildiği üzere, oyun içerisinde kazanma koşulları çok netti ve nihayetinde savaş alanında birilerini parçalamak gerekiyordu.
TWR2 ile bu tekdüzeliğe elveda ve üç yeni kazanma koşuluna merhaba diyoruz. Askeri, ekonomik ve kültürel olarak bölünen yeni yollarla çok daha farklı bir Total War deneyimi yaşayacağımız aşikâr. İmparatorluğun yaşadığı zorluklara göre karar vereceğimiz kazanma yollarının en güzel kısmı, hiçbir şekilde oyunun başında seçim yapılması gerekmemesi. Bu sayede oyuncu olarak baskı altında kalmayacak, oyunun gidişatına göre bir yapıya yöneleceğiz; tam da imparatorluğa yakışır bir yapı bu. Özellikle kazanma şartlarını unutan ya da bazen çok abes kaçan görevler yüzünden oyundan uzaklaşan oyuncular için artık şartlar çok daha esnek. Bir örnek vereyim hemen. Aldınız ordunuzu arkanıza, pata küte girişiyorsunuz tüm dünyaya. Kestiniz, biçtiniz, her yeri ele geçirdiniz ve oyunu bitirdiğinizi düşünüyorsunuz. O da ne! Ordunuzun bulunduğu yerin tam aksi yönünde, ufacık bir ada kalmış. Eskiden o adayı gidip ele geçirmemiz gerekirdi ama artık böyle bir zorunluluğumuz bulunmuyor. Eğer tüm bu savaşlar esnasında kültürel etkimizi birazcık geliştirdiysek, her şeye baştan başlamamıza gerek kalmıyor. Eski oyunlarda bulunmayan ama özellikle XCOM: Enemy Unknown ile tavan yapan farklı zorluk seviyeleri, TWR2’de de kendisine yer edinmiş. “Realism Mode” olarak karşımıza çıkmaya hazırlanan yapı, inanıyorum ki birçok oyuna kıyasla çok daha zorlayıcı olacak. Bu modda hiçbir şekilde kaydettiğimiz noktaları “load” edemeyeceğiz. (Otomatik save çalışacak mı, bilmiyorum ama.) Aynı zamanda savaş esnasında birliklerimizin hiçbir detayına ulaşamayacağımız gibi, onların haritada nerede olduklarını da göremeyeceğiz. Hani birazcık zorlanmak isteyen varsa harika seçim ama ben 52 inç ve bir o kadar çözünürlük detayı olmadan elimi sürmem, baştan söyleyeyim.
Roma denildiği zaman akla aslında ilk gelen şey politika ve arka planda dönen entrikalar olmalı. Koskoca bir imparatorluk üzerinde oynanan oyunlar, yönetici aileden tutun da savaş alanındaki komutanlara kadar uzanan karanlık detaylara sahip. Kendisini baştan aşağıya yenileyen yeni oyunda politika üzerinde çalışmalar olmazsa olmazdı. TWR2 içerisinde her fraksiyon, kendisine ait belirli miktarda politik partiye sahip olacak ve oyuncu olarak seçtiğimiz partilerle uğraşacağız. Misal, Roma hem nüfuzunu arttırmayı hedefleyen, hem de senatoda sesini daha çok duyurmak isteyen üç adet aileye sahip olacak. Partilerde bulunan üyeleri savaş alanında kullanmak, sadece içerisinde bulunduğu birime bonus sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda ait olduğu partinin de gücüne güç katacak; tabii ki ölmedikleri sürece. Kazanılan politik güçse her zaman kâr sağlamayacak zira TWR2 politik güç içerisinde bir denge olmasını zorunlu hale getirmiş durumda. Eğer içerisinde bulunduğunuz ya da desteklediğimiz parti gereğinden fazla güç kazanırsa veya ola ki çok güçsüz hale gelirse anında iç savaş patlak verecek. Anlayacağınız çok göze batmayan bir diktatör olmamız gerekmekte ve bunu yaparken kendisini yücelten fraksiyonların altında ezilmememiz lazım. Politik gücün oyuna direk olarak en belirgin etkisi savaş alanlarında olacak çünkü kaliteli politika sonucunca çok güçlü generalleri bizim yanımızda savaşmaya ikna edebilecek ya da aile fertlerini evlendirmek suretiyle saflarımıza katabileceğiz. Politika sistemi çok fazla ortada gözükmeyecek, yani sürekli kim, nerede, ne yapmış diye delirmemize gerek olmayacak ama oyun kendiliğinden bize konuyla ilgili bir sorun olup olmadığını bildirecek. İsteyen oyuncular direkt olarak bu soru üzerine gitmeyi seçebileceklerken, dileyenler ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranabilecekler.