Hangi sokaktayım, hangi caddedeyim, hiçbir fikrim yok. Herkes kaçıyor. Nereye kaçıyorlar, bilmiyorum ama neden kaçtıklarını gayet iyi biliyorum. "Onlar”dan kaçıyorlar. Uzaylılar mı? Herhangi bir fikrim yok. Tek bildiğim, benim de koşmam gerektiği.
Çığlık çığlığa bağıran insanlar, kasvetli ve karanlık bir hava. Hayır, gece değil. Uğursuzluğun karanlığı basmış şehre.
Koşuyorum, saklanmaya çalışıyorum ve kulakları sağır eden, göğü yırtan o çığlığı duyuyorum. Şaşkın bir şekilde koşan insanlar, artık kendilerinden daha emin koşuyorlar ve herkes, sadece kendini düşünüyor. Yalnızlığı hissediyorum o an. Kimsenin yanımda olmadığını, kendi başıma kaldığımı...
O çığlığı atan "şey”den o kadar çok korkuyorum ki ne kadar büyük veya ne kadar hızlı olduğunu düşünmeden koşmaya devam ediyorum.
Şöyle söyleyeyim, ben böyle rüyalar görmem. Gördüğüm rüyalar genelde daha saçma ve anlamsızdır. Bir kez eve hırsız girmişti, ondan sonra balkon ve ev kapısından giren hırsızlar görmüştüm birkaç defa ama o da orada kaldı. Bu rüyayı görmemin tek nedeniyse bir gün öncesinde altı saat aralıksız Dead Space 2 oynamamdan başka bir şey değil...
Çığlık çığlığa bağıran insanlar, kasvetli ve karanlık bir hava. Hayır, gece değil. Uğursuzluğun karanlığı basmış şehre.
Koşuyorum, saklanmaya çalışıyorum ve kulakları sağır eden, göğü yırtan o çığlığı duyuyorum. Şaşkın bir şekilde koşan insanlar, artık kendilerinden daha emin koşuyorlar ve herkes, sadece kendini düşünüyor. Yalnızlığı hissediyorum o an. Kimsenin yanımda olmadığını, kendi başıma kaldığımı...
O çığlığı atan "şey”den o kadar çok korkuyorum ki ne kadar büyük veya ne kadar hızlı olduğunu düşünmeden koşmaya devam ediyorum.
Ve bir şekilde, benim peşimde olduğunu anlıyorum. Saklanmam gerektiğine inancım gitgide büyüyor. Korku, adrenalin, heyecan derken kendimi bir apartman kapısından içeri atıyorum ve kapıyı da arkamdan kapatıp hemen arkasında nefes nefese beklemeye başlıyorum. Birkaç saniye geçmiyor ki son derece yabancı, korkutucu ve bir o kadar da sinir bozucu homurtular kapının hemen ardından duyuluyor. Benim içeride olduğumu biliyor ve içeri bir şekilde girebileceğini de anlıyorum. Artık o kadar çok korkuyorum ki... Evet, heyecan içinde uyanıyorum!
Şöyle söyleyeyim, ben böyle rüyalar görmem. Gördüğüm rüyalar genelde daha saçma ve anlamsızdır. Bir kez eve hırsız girmişti, ondan sonra balkon ve ev kapısından giren hırsızlar görmüştüm birkaç defa ama o da orada kaldı. Bu rüyayı görmemin tek nedeniyse bir gün öncesinde altı saat aralıksız Dead Space 2 oynamamdan başka bir şey değil...
Sir Isaac'in maceraları
Benim yaşadığım saçma tecrübenin gerçeğini Isaac yaşıyor. Onu hatırlarsınız, Ishimura'dan sağ çıkabilen tek kişiydi. Ishimura, uzayın derinliklerinde ilerleyen bir maden gemisiydi ve gemi bir şekilde istila edildi. Dışarıdan bir saldırı olduğu sanılırken aslında "Marker” adındaki bir cismin buna yol açtığı, yaydığı garip enerjiyle insanları "Necromorph” adındaki vahşi yaratıklara çevirdiği ortaya çıktı. Isaac, bu lanetli gemiden kurtulmak için çetin bir mücadele verdi ve kurtuldu da.
Dead Space 2’de Isaac, olaylardan üç yıl sonrasında bir sağlık merkezinde (Yoksa laboratuar mı?) gözlerini açıyor. Üç yıl boyunca ne olduğunu hatırlamıyor ve daha ayağa kalkamadan Necromorph'’lar bulunduğu bölgeyi basıyor.
Ben hiç bu kadar hızlı başlayan bir "survival - horror” oyunu görmemiştim ve Resident Evil 3’teki Nemesis’ten kaçmanın getirdiği travmatik tecrübeyi daha ilk dakikadan yaşama şansına ulaştım, öyle böyle mesut olmadım…
Isaac, daha donunu toparlamadan kaçmaya başlıyor. Üstünde ameliyat elbiseleri, elinde pamuk. En çirkin Necromorph’ların hiçbirine yakalanmadan koşmaya başlıyor (Rüyamda niye deli danalar gibi koştuğumu şimdi daha iyi anlarsınız.) ve artık kaçamayacağı bir noktaya geldiğinde, bir oda önce ele geçirdiği Kinesis gücünü kullanıyor; mızrak benzeri bir cismi, düşünce gücüyle yerden kaldırıp yaratığın kafasına saplıyor. Bir süre bu şekilde ilerliyor, ardından ilk oyundan tanıdığımız Plasma Cutter silahını buluyor ve nihayet biraz rahatlıyorsunuz. Kısa bir süre sonra elde ettiğiniz zırhla da oyuna adım atmış oluyorsunuz; tebrikler...
Kabusa hoş geldiniz
Ne oluyorsa bundan sonra oluyor arkadaşlar. Isaac, bir kez daha aynı kabusun içine düşüyor; üstelik bu defa her şey daha fazla, her yer daha karanlık ve görüp göreceğiniz her türlü olay, daha korkunç...
Artık Ishimura’da değiliz. Onun katbekat büyüğü Sprawl’dayız. Sprawl, bir gemi de değil, uzaydaki bir yerleşim birimi. İçinde evler, okullar, hastaneler, parklar, trenler... Ne ararsanız var. Yaşam için kurulan bu şehir, Unitology tarikatı tarafından bir cehenneme dönüştürülmüş durumda; çünkü Ishimura’nın laneti Marker, Sprawl’da da yer alıyor.
Daha net bir dille anlatacak olursak, şehirdeki herkes ölmüş durumda ve her yerde Necromorph’lar var. Daha da kötüsü, Unitology’den sağ kalanlar da sizin bir an evvel ölmenizi diliyor ve bunun için size tuzak bile kuruyorlar. (Yaratıklar yetmezmiş gibi...) Isaac, bir önceki felaketten sağ çıkmanın ve yüzlerce yaratık harcamanın getirdiği tecrübeyle, bu defa olaylara daha profesyonel yaklaşıyor. Ne var ki bu, yine çeşitli kadınların bizi yönlendirmesine, "Şunu yapmalısın, bunu etmelisin.” demesine engel olmuyor. Eh, sonuçta Isaac de bir erkek ve uzun süredir yalnız... Öhm.
Korkmaya vakit yok
Dead Space hakkında en ufak bilgisi olmayanlar için kısa bir bilgi geçeyim. Dead Space, bir survival - horror oyunu. Yani sağlam bir kalbe ve iyi reflekslere sahip olmalısınız. Yaratıkların istila ettiği bir şehirden uzaklaşmaya çalışan "Isaac” adında bir karakterimiz var ve onu, önüne geleni yok ederek Sprawl’dan sağ çıkartmaya uğraşıyoruz.
Oynanış ne çok hızlı, ne de Resident Evil 5 kadar yavaş. Isaac, ilk oyundaki halinden daha atik hareketler yapabiliyor ama bunu sakın bir Devil May Cry’la veya daha da olası bir ihtimalle, Gears of War’la karıştırmayın. Dead Space 2’de yürümek, koşmak, nişan alıp ateş etmek dışında vücutla yapılan herhangi bir hareketimiz yok. Ne Vanquish’teki gibi kayabiliyoruz, ne Gears of War’daki gibi siper alabiliyoruz, ne de God of War’daki gibi havalara zıplayıp olay çıkarabiliyoruz. Karakterimiz, daha "normal” hareketler yapabiliyor ve bu da oyunun gerçekçiliğini büyük ölçüde arttırıyor.
Önce "Plasma Cutter” adındaki silahla yaratıkları vurmaya başlıyoruz. Daha sonra Pulse Rifle elimize geçiyor; çok geçmeden de Ripper ve Line Gun’la tanışıyoruz. Javelin Gun ise Dead Space 2’nin yeni güzelliği.
Isaac, yanında dört tane silah taşıyabiliyor ve bunlar arasında tek bir tuşla geçiş yapabiliyor. Plasma Cutter, temel silahınız olduğu için hep yanınızda bulunmalı bence. Diğer silahlarıysa kendi keyfinize göre seçebilirsiniz. Makineli tüfek görevi gören Pulse Rifl e mı, elektrikli testere olarak kullanılan Ripper mı, zıpkın gibi oklar atan ve bu okları elektrikle yükleyebileceğiniz Javelin Gun mı... Yoksa başka bir silah mı? Hangisini seçeceğinize siz karar vermelisiniz.
Silahlar arasında geçiş yapacak olmanızın temel nedeni de lanet yaratıklar. Şöyle söyleyeyim: Her türlü yaratık birbirinden iğrenç ve tehlikeli. Bir tanesi yok ki "Hah, bu mu geliyor; neyse ki çok zarar vermiyor, rahat edebilirim.” diyebiliyorsunuz. Üstelik neredeyse tüm yaratıklar, kafası kopsa, kolu uçsa gitse, yine de ölmeyebiliyor. Ayakları olmayan bir tanesi üzerime öyle bir hırsla sürünerek geliyordu ki bilgisayarı kapatmak istedim!
Bu yaratıklardan bazılarının, bazı silahlara karşı dirençleri daha az. Mesela cayır cayır yanarken tepki veremeyen yaratıklar var ki bunlara karşı Flamethrower’ı kullanmak pek güzel oluyor. Saklandıktan sonra üstünüze bodoslama koşanların önüne bir mayın atmak güzel oluyor veya yavaş ilerleyenleri Contact Beam ile patlatmak, son derece güzel durabiliyor.
Düşünce gücü
Sadece silahlarıyla mı yaratıklara karşı koyuyor sanıyorsunuz Isaac? Onun, bilinmeyen güçleri de bulunuyor... Tamam, aslında bu güçler ilk oyunda da vardı fakat bu defa onlara daha çok ihtiyaç duyuyorsunuz... Tamam, tamam, bu da gerçek değil. Kinesis ve Stasis güçleri, oyunda pek az işe yarayan iki özellik olarak yer almış durumda.
Kinesis, etraftaki nesneleri kaldırıp taşımanıza yarayan telekinetik gücün adı. Birtakım bulmacaları çözmeye ve sivri nesneleri, yaratıkların çeşitli uzuvlarını silah olarak kullanmaya yarıyor. Stasis ise uygulandığı "şey”i yavaşlatan bir güç. Bu bir yaratık olur, hızla hareket eden bir nesne olur... Değdiği şeyin bir süreliğine yavaş hareket etmesiyle yine bulmacaları çözmekte ve yaratıklara karşı avantaj elde etmekte kullanılıyor fakat ben bu gücü bulmacalar dışında pek az kullandım. Dead Space 2, Stasis olmadan da oynanabiliyor. Tabii ki bazen öyle bölgeler karşınıza çıkıyor ki devasa bir yaratık size doğru koşarken, sizin onunla ilgilenmeyip başka bir konuya odaklanmanız gerekebiliyor. Bu tip durumlarda Stasis’i yaratığa yapıp "Sen biraz dur hocam.” diyor ve diğer işle meşgul oluyorsunuz. Oyunun sonlarında hiç ölmeyen bir yaratık var mesela, onu yavaşlatmak için Stasis’i mutlaka kullanmanız gerekiyor.
Bas üstüne izi kalsın
Birçok oyunda, düşmanımızı öldürdüğümüzde üstünde ne var, ne yoksa yere saçılır, biz de toplarız. Burada öyle yağma yok. Bir yaratığın, yanında nasıl taşıdığı belli olmayan paraları, eşyaları, sağlık çantalarını düşürmesini istiyorsanız, onları öldürdükten sonra üstlerine basmanız gerekiyor. Bu işlemi çeşitli kutuları açmak için de kullanıyoruz ve neyse ki bu işlem, önceki oyundan çok daha hızlı çalışıyor. (Bana doğru sürünmekte olan yaratıkları da böyle temizlediğim oldu.)
Bulduğumuz paralar ne işe yarıyor, o konuya gelelim. Isaac’in gelişiminde iki tane kavram rol oynuyor: Para ve Power Node’lar. Para, yani oyun diliyle "Credits”, çevrede rastladığınız Store’lardan alışveriş yapmanıza olanak tanıyor. "Store’larda cephane, silah, yeni zırhlar, ne ararsanız var...” diyeceğimi sandınız, yanıldınız. Birçok objenin Store’da yer alması için şemalarının bulunması gerekiyor. Bu şemalar da elbette ki zor gözüken yerlere saklanmış. Şemayı bulduktan sonra Store’a gidiyorsunuz ve ilgili nesne artık satın alınabilir oluyor.
Power Node’larsa silah, zırh ve diğer güçlerinizi geliştirmeniz için gerekli. Diyelim ki Plasma Cutter’ın daha fazla hasar vermesini istiyorsunuz. Bir Bench bulup silahınızı seçtiğinizde, onun gelişim tablosu ortaya çıkıyor ve DMG gördüğünüz yere bir Power Node koyarak silahınızın daha fazla hasar vermesini sağlıyorsunuz.
Hava kararırken...
Buraya kadar söylediklerimi iyice anladıysanız, oyuna tam anlamıyla hakim olmuş sayılırsınız zira ikinci bölümde ne görürseniz, üç aşağı beş yukarı aynısı son bölüme kadar karşınıza çıkıyor; oyun radikal değişiklikler getirmiyor oynanışa.
Belki de Dead Space’i ve ikinci oyunu güzel yapan da bu. Bir oyunda değil de gerçekten bir hayatta kalma mücadelesinde olduğunuzu düşündürtüyor size. Ne birbirinden daha zor boss’larla karşılaşıyorsunuz, ne de daha zor bulmacalarla. Aklınızda tek bir şey oluyor, o da Sprawl’dan tek parça halinde çıkmak. Isaac, bu uğurda Sprawl’un her türlü bölgesini geziyor. Çocukların okullarına da giriyor, Unitology kilisesi ve müritlerin evlerine de, istasyonlara da... Hatta bir yerde Ishimura’yı bile ziyaret ediyor ve eski günleri yad ediyorsunuz. (Sterilize edildiğiniz ve saldırıya uğradığınız bölümü hatırlıyor musunuz... O bölüm yine var!)
Her ne kadar korku türündeki oyunları oynarken gerçekten zor anlar yaşasam da (Korkuyorum yahu!) Dead Space 2 beni fazlasıyla etkiledi. (Bakınız, yazının başı.) Bunda elbette ki atmosferin fazlasıyla sağlam olmasının etkisi büyük. Daha oyunun başında, ekran ayarı yapılması isteniyor sizden. Diyor ki logo çok az görünür olana kadar ekranı karartın. Ben de böyle yaptım çok şükür ve sonra gördüm günümü... Yine oyunun başında, bir tane el feneri veriliyor size. El feneri deyip geçmeyin, ekranı kararttıkça, el fenersiz şuradan şuraya gidemiyorsunuz; eliniz ayağınız oluyor uyduruk ışık.
Demek istediğim, oyunun fazlasıyla karanlık olması ve bunun da inanılmaz ışık oyunlarına yol açması. Bir yerden sabit bir ışık geliyor örneğin. Siz de aval aval etrafta cephane arıyorsunuz. Sonra bir an, sadece bir an, ışığın düştüğü yerde bir gölge görüyorsunuz. Buna sinir bozucu bir müzik de eşlik ediyor ve anlıyorsunuz ki birkaç dakika sonra başınız belaya girecek...
Survival - horror türündeki oyunlarda genellikle boş koridorlarda ilerlerken, bir yerden bir şey aniden çıkar ve ondan korkarız. Dead Space 2’de bundan var ama bundan daha çok, size belanın yaklaştığının sinyalini veren enstantaneler görülüyor. "Stalker” adındaki yaratık türüne bakalım. İlk bakışlarda bu yaratıktan bahsetmiştim. Bunlar, Jurassic Park’taki yırtıcı dinozorlara benzeyen yaratıklar ve saklanma gibi bir eğilimleri var. Bu yaratıklarla ilk tanışmam şu şekilde gerçekleşti: Genelde koridor ve oda gibi yerlerde dolaştığımız oyunda, daha geniş, daha labirentimsi bir mekana geldim. Tedbiri elden bırakmadan ilerlerken, garip sesler gelmeye başladı. Sanki ormandaki hayvanlar ses çıkartıyormuş gibi... (Sürekli ormanlarda olduğum için.) Ses nereden geliyor diye bakınırken, bir kutunun arkasından bir yaratığın kafasını uzattığını gördüm. Normalde, Dead Space’te veya ikinci oyunda hiçbir yaratık böyle bir davranış göstermiyor. Ne var ki bu Stalker’lar, saklanıyor ve sizi gafil avlamak için fırsat kolluyor. Kafasını uzatan Stalker’ın yerinden çıkmasını bekledim, bekledim, orada çakılı kaldı. Birkaç adım attım ki bir baktım, yaratık sağ kanattan ilerlemiş ve beni şaşırtmaya çalışıyor. Sen misin beni tuzağa düşürmeye çalışan deyip ona doğru koştum ve... Gerçekten bir oyun beni ancak bu kadar oyuna getirebilirdi. Meğerse o yaratık, daha önce gördüğüm değilmiş ve sayıları tahmin ettiğimden daha fazlaymış...
Anlayacağınız, Stalker’ların bulunduğu mekanlar tam anlamıyla birer korku filmi sahnesi. Bir tanesi bir yere saklanıyor, bir diğeri ses çıkarıyor, ötekisi arkadan dolanıyor... Safi sinir, stres! Diğer yaratıklar hiç böyle değil; onlar efendi gibi sizi görünce bodoslama üstünüze koşuyor. (Koşmayla ilgili takıntılarım olduğunu düşünüyorsunuz ama gerçekten koşuyorlar!)
O kopan neydi?
Bir oyunun atmosferini sağlam yapan bir etken çevresel faktörlerse, bir diğeri de oynanış bana kalırsa. Şayet ki Dead Space’teki vuruş hissiyatı bu kadar iyi olmasaydı, bu oyun basit bir aksiyon oyunundan öteye gidemezdi.
Dead Space 2’de vuruş hissiyatı daha da geliştirilmiş ve bir kurşunun yaratıkla buluşup buluşmadığını daha iyi anlıyorsunuz. Zaten oyunun şöyle bir özelliği var ki yaratıkları çeşitli bölgelerinden vurmanız gerekiyor. Genellikle bacaklarını kopartmak iyi bir çözüm oluyor fakat dediğim gibi, çoğu yaratık sürünerek ilerlemeye devam ediyor. Bir yaratığı bu kadar gerçekçi bir şekilde parçalara ayırmak, Dead Space’ten başka herhangi bir oyunda göremeyeceğiniz bir özellik ve bu da Dead Space’i özel yapıyor.
Ve elbette ki atmosfere katkıda bulunan ses efektleri ve müzikler. Oyun boyunca arka planda herhangi bir müzik çalmıyor ve bunun eksikliğini de hissetmiyorsunuz. Ne zaman ki başınız belaya girecek, bunu belli eden bir müzik başlıyor. Ve kısa sürede kesilebiliyor da. Eğer kesilmiyorsa bilin ki bir yaratık peşinizde ve kısa sürede sizi bulacak...
Ses efektleri de müzikler kadar başarılı. Yaratıkların sesleri son derece iyi ve o karanlıkta size saldıracak olduklarını da belli ediyor. Sesler konusundaki tek sıkıntımsa cesetlerin üstüne bastığımızda, yersiz yere sesin yüksek çıkması oldu. Hatta ufak bir kutu, bir cesede çarptığında, sanki 10 tonluk bir nesne düşmüş gibi bir ses çıkıyor.
Akıl sağlığı
Atmosfer diye tutturdum, farkındayım ve bu konunun peşini kolay kolay bırakacak da değilim. Hatırlarsanız önceki oyunda Isaac, hafif hafif sıyırmaya başlıyordu. Marker’ın etkisiyle halüsinasyon görmeye başlamıştı kahramanımız ve gidişatı da hiç iyi değildi.
Dead Space 2’de Isaac, tam anlamıyla delirmiş durumda. İlk oyunda yer alan aşkı Nicole, hep aklında ve Isaac sürekli onunla iletişim halinde. Tabii ki Nicole diye birinin olmaması ve bazı sahnelerde Isaac’in Nicole ile tartışıyormuş gibi gözüküp kendini hırpalaması, aslında bir deliyi kontrol ettiğimizi gayet güzel resmediyordu.
Isaac’in kendiyle mücadelesi, oyunun genelinde kendini hissettiriyor ve önemli bir yer tutuyor. Sprawl’dan nasıl çıkacağımızı merak ederken, bir yandan da Isaac’e ne olacağını düşünür oluyorsunuz.
Son olarak cephane ve ekipman kıtlığının da yaşamımıza nasıl etki ettiğine dikkat çekmek istiyorum. Şayet ki bu oyunda her silah için 900 tane kurşun taşıyabilseydik, oyunu bir kenara bırakın derdim. Dead Space 2’de "Normal” zorluk seviyesinde bile cephane sorunu yaşıyorsunuz. Cephane buldum derken, sağlık paketleri bitiyor. İkisini birden elde ettiğinizi, envanterinizi doldurduğunuzu düşünüyorsunuz ve akın akın Necromorph yağıyor. Cephane ve sağlık paketi azlığı, sizi son derece dikkatli oynamaya itiyor. Hiçbir yaratığa gerektiğinden fazla kurşun harcamamak için çaba sarf ediyorsunuz ve bu da gerçek bir hayatta kalma mücadelesinde olduğunuz hissiyatı nı kuvvetlendiriyor. Özellikle oyunun bir bölümü beni perişan etti. %10 sağlık, sıfır sağlık paketi ve sadece 15 tane kurşunla kalakaldım ve birkaç adım sonra da bir ton yaratık karşıladı beni. Yaklaşık yedi kez aynı yeri geçmek için uğraştım ve neyse ki hemen sonra bir Store çıktı da önüme, tüm paramı cephaneye ve sağlık paketine yatırdım.
Huzura doğru...
Geldik bu maceranın da sonuna... Bence son derece iyi bir oyun olmuş Dead Space 2. İlk oyunun birçok aksaklığı da giderilmiş. Ne geriye dönüşler var, ne Isaac yavaş hareket ediyor diye yaşanan sıkıntılar. Oyunda eğer sürekli ölüyorsanız, bu sizin hatanız. Oyunun fazla karanlık olduğunu düşünüyorsanız, bu sizin görüşünüz. Ses efektlerinin gereğinden fazla patladığı düşüncesindeyseniz, sizle hemfikiriz fakat bu da büyütülecek bir problem değil. Sağlam bir kalbiniz varsa, korku filmlerinden, korku romanlarından ve korkuyla ilgili herhangi bir kavramdan hoşlanıyorsanız, uzayda olmak sinirinizi bozmuyorsa, yaratıklar sizin için birer peluş oyuncaksa ve 10 saatinizi bir oyunun başında geçirmek size sıkıntı yaratmayacaksa, Dead Space 2'yi hemen, şimdi indirin ve ışıkları kapatıp uzayın derinliklerinde huzurlu bir yolculuğa çıkın.
O kadar anlattık indirme linkini de verelim :) Oyunu indirmek isteyenler aşağıdaki konuyu inceleyiniz;