Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Uzayda hayat var mı? Bu koca evrende yalnız mıyız? Diğer gezegenlerde başka canlılar yaşıyor olabilir mi? Yoksa her şey, birkaç şakacının ya da işinin ehli olan birkaç bilgisayar dahisinin eseri mi? Basın toplantıları, açıklamalar ve bir şekilde medyaya “sızan” görüntüler, hükümetlerin, insanları korkutmak için öne sürdüğü yalan - yanlış belgelerden mi ibaret? Uzaylılar neye benziyor? Koca kafalı, gri, çelimsiz yaratıklar mı, yoksa insan formunda canlılar mı? Ya da uzaylılar tek hücreli ve kimseye zararı dokunmayan mikroorganizmalar mı?
Uzaylılar gerçek mi? Dost mu? Düşman mı? Yıllar boyu insanoğlunun zihnini meşgul etti, durdu bu sorular. Kimileri korktu bu bilinmezlikten, kimileri ise saçma buldu anlatılanları. Tarikatlar kuruldu, kehanetler ortaya atıldı... Bir gün gelecek; insanoğluna büyük bir zarar verecek, gezegenimizi işgal edecek ve neslimize son vereceklerdi. Ama o gün hala gelmedi. Ve “sözde” yapılan araştırmalara göre uzaylılar hakkında halen somut bir bilgiye sahip değiliz.
Tüm bu iddiaların bu kadar tartışılmasının önemli sebeplerinden biri, kuşkusuz ki 1947 yılında New Mexico’nun Roswell kasabasında yaşanan kazaydı. O güne, yaşananlara ve neler olup bittiğine dair -“üst düzey yetkililer” dışında- kimsenin elinde somut bir veri yok. Ancak üste çalışmış olan birkaç personelin itirafl arı dikkat çekiciydi; 51. Bölge’de ele geçirilen uçan cisimlerin içlerinden bazı varlıkların cesetlerinin çıkarıldığını fakat bunun hükümet tarafından örtbas edildiğini açıklayan Teğmen Walter Haut’un ve ele geçirilen uçan cisimlerin teknolojilerini çözmek için üsse getirilen bilim adamı Bob Lazar’ın akıllara durgunluk veren bu iddiaları, sis perdesinin biraz da olsa aralanmasını sağladı. Kaza sonrası görüntülerin ve otopsi sahnelerini içeren filmlerin basına sunulması ise işe tuz biber ekti ve 51. Bölge daha gizemli bir hal aldı. Her ne kadar birçok insan hakkında pek çok şeyi bildiğini iddia etse de bu bölgede ne olup bittiği halen bir muamma.
Yasak bölgeye hoş geldiniz Üstünkörü de olsa 51. Bölge hakkında biraz bilgi verdikten sonra oyunumuza geçebiliriz. Blacksite: Area 51 (Yazı boyunca kendisinden “Blacksite” diye bahsedeceğim.), bundan birkaç sene önce piyasaya çıkan Area 51 adlı yapımın devamı niteliğinde. Ama bu sizi yanıltmasın; zira Blacksite, ilk oyundan farklı bir senaryoya ve oynanışa sahip. Ha, evet, ikisi de 51. Bölge ile ilgili oyunlar ve yine “Evet”, ikisinin de dağıtıcısı Midway.
Öncelikle belirtmeliyim ki Blacksite: Area 51, bir senaryoya sahip! Evet, ilk oyundaki karmaşadan sonra, bu oyunda kendimizi daha kolay olaylara kaptırıveriyoruz sanki. Bu kez Aeran Pierce adındaki bir paralı askeri yönetiyor ve ilk bölümde, ekibimizle Irak’a gidiyoruz. Meşhur (meçhul) kitle imha silahlarını bir kez daha aramak için... Fakat bir şeyler ters gidiyor ve silahların yerine insanlıktan çıkmış olan yahut hiç insan olmayan birtakım garip yaratıklarla karşılaşıveriyoruz. Bu lanet olası ucubeler ne mi? Evet dostum; uzaylılar! Yoksa devlet, insanlardan bir şeyler mi saklıyor? Evet, hem de gırla... Lanet olsun!
Irak’taki bu ufak görevden sonra ekibimizi yanımıza katarak Nevada’ya doğru yol alıyoruz. Oyunun bu kısmından sonra 51. Bölge’nin etrafına konuşlanarak neler olup bittiğini, uzaylı kardeşlerimizin dertlerinin ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Tabii ki ağzımızı kapalı tutarak...
51. Bölge’nin yolları taştan Çizgisel bir oynanışa sahip olmasına rağmen Blacksite, eğlenceli anlara ev sahipliği yapabiliyor. Özellikle bilim kurgu ile aranız iyiyse ve neslinizin tehdit altında olması size tarifi imkansız bir haz veriyorsa bu oyundan istediğinizi fazlasıyla alacağınızı söyleyebilirim. Öyle ki oyun, yapay olan fakat insanı içine çeken bir atmosfere sahip. Uzaylı kardeşlerimizle (Hepimiz aynı galaksinin çocuklarıyız bir yerde.) girdiğimiz, çıktığımız, altını üstüne getirdiğimiz mekanlar atmosfere katkı sağlıyor. Özellikle dış mekanlarda ve terk edilmiş bölgelerde geçen (İyi, hoş da oyunun tamamı terk edilmiş mekanlarda geçiyor.) olaylar çok etkileyici. Fakat iç mekanların bazılarında, gerek heyecan, gerekse görsellik açısından akıl almaz bir kopukluk yaşadım; kapalı mekanlar biraz oldubittiye getirilmiş sanki. Bu yüzden oyunun bazı bölümlerini zevkle oynarken bazı bölümlerinde sıkıntıdan patladım.
Her neyse; yukarıda belirttiğim gibi, oyunun oynanış sistemi alışkın olduğumuz türden; hareket eden ve karşımıza çıkan her canlıyı indire indire bölüm sonuna ulaşmaya çalışıyoruz. Çatışmalar sırasında takımımız da bize eşlik ediyor. Onlara basit komutlar verme imkanına da sahibiz. Ama bu sistem adam gibi işlemiyor ne yazık ki; adamlarımız ne dediğimizi dahi anlayamıyorlar çoğu zaman. Zaten genel olarak ağır ilerleyen bir aksiyon oyunu olduğundan sorunlu işleyen komut sistemi Blacksite’ı iyiden iyiye yavaşlatıyor. Görüş alanıma gireni harcarım kardeşim, ne diye taş koyarsın önüme?!
Bana dokunmayan Alien bin yıl yaşasın Oyunun düşman yelpazesi bir hayli ilgi çekici. Sık sık kendileriyle kucaklaşma fırsatı bulduğumuz düşmanlarımızın bir kısmı insan formunda, diğer kısmı ise ne idüğü belirsiz bir durumda. Ama ortak olan bir yönleri var: Hepsi çok korkutucu! Özellikle de çevrede gezen Ant Lion bozması yaratıklar ruh halimi derinden sarstı. Harcaması kolay ama “hart” diye atlayıveriyorlar insanın üzerine. Boss’lar da koltuktan zıplattı vallahi! Yapmayın böyle şeyler, gözünüzü seveyim!
Blacksite’ın grafi kleri, hepimiz tarafından favori grafik motoru ilan edilen Unreal Engine imzalı. Gerçekten sevgili dostlar; Source’tan bu yana bu denli detaylı bir optimizasyona olanak tanıyan ve bu denli kaliteli bir görsellik sunan başka bir grafik motoru daha görmedim. Bakınız bir Gears of War’a, bir UT3’e... Hiç kasmadan, insanı sinirden çatlatmadan nasıl da çalışıyorlar... Haliyle, Blacksite da aynı performansı gösteriyor ve muhteşem bir seyirlik sunuyor. Özellikle de gece bölümleri, hem görsel açıdan, hem de hareketlilik açısından çok hoşuma gitti. Fakat eleştirmem gereken bir nokta var ki o da birtakım görsel bug’lar.
Adeta bir Michael Bay filmi tadında Karşımızda kesinlikle Area 51’den daha iyi bir oyun var arkadaşlar. Buna rağmen Blacksite, sıradan bir aksiyon yapımı olmanın ötesine gidemiyor. Tamam, an geliyor, oyun eğlenceli ve heyecanlı bir hal alıyor ama bir süre sonra tekrar etmeye başlıyor. Ne bileyim; bir kez oynayıp bitirdikten sonra Blacksite’ın yüzüne bakmazsınız diye düşünüyorum. Hem de piyasada onlarca muhteşem oyun varken... Fakat girişte de belirttiğim gibi bilim kurgu yapımlarından hoşlanıyorsanız bu oyunu indirerek bir göz atabilirsiniz.