Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Yine bir roguelike ile karşınızda olmamı bir kenara koyarsak, ilk olarak dile getirmem gereken sanıyorum ki oyunumuzun sıra tabanlı ve taktiksel bir oyun olduğu. Uzun zamandır Divinity 2 ve Baldur’s Gate III dışında sıra tabanlı oyun oynamadım ki zaten ikincisini tamamlansın da o zaman oynarım diyerek rafa kaldırdım. Neyse konumuza döneyim, Ishtar Games tarafından geliştirilen The Last Spell henüz erken erişim aşamasında, ancak buna rağmen “taş gibi erken erişim” diyebileceğim oyunlar arasında direkt olarak yerini aldı. Oyundaki tek amacımız, dünyamızı sarmış olan sisi ortadan kaldıracak olan ayinleri tamamlayana kadar şehrimizin (şehirden geriye kalanlar da diyebiliriz aslında) büyücülerini savunmak. Gündüzleri geliştirmeler ve hazırlıklar yapıyor, geceleri ise akın akın gelen çeşitli düşmanlara karşı savunma yapmaya çalışıyoruz. Hepi topu üç tane kahramandan oluşan grubumuz ile onlarca düşmana karşı durmaya çalışıyoruz, ilk gece tek yönden saldıran düşman güruhu ikinci geceden itibaren iki yönden saldırmaya başlıyor. Ölen kahramanlarımıza hoşça kal diyor, kalanlar ile savunmaya devam etmeye çalışıyoruz fakat bir noktada tabii ki bu savunma başarısız oluyor ve büyücülerimizi hüpletiyorlar.
Oyuna başlar başlamaz zaten ilk savunmamızda patatese bağlatıyorlar ne kadar denesem de her yeni oyun denememde ilk iki geceden ileriye gidemedim fakat, bu ilk yenilgiden sonra iki kutsal güç tarafından ziyaret ediliyoruz. Tahmin edeceğiniz üzere, birisi aydınlığı diğeri ise karanlığı temsil ediyor ve iki tarafın bize verdikleri görevleri (3 gece dayan, 5 zombie öldür gibi) tamamlıyoruz. Bana görevler başta biraz basit olsa da rakamlar fazlaca hızlı yükseliyor gibi geldi, iş hafif tatsızlaştı ama çok dert etmedim. Kahramanların silahlarının, zırhlarının, iksirlerinin falan artık aklınıza ne gelirse daha yüksek seviyeleri açılıyor bu şekilde. Her bir kahramanın pasif özelliklerini seviye atladıkları sürece geliştirmeye devam edebiliyoruz, ayrıca yetenekleri de kuşandıkları silaha göre değişiyor. Ölen kahramanlar ise tabii ki ekipmanları ile birlikte yok oluyorlar. Zaten üç beş duvarı ayakta kalmış bu harabeler arasında geceleri savunma yapmaya çalışırken, gündüzleri ise hazırlık aşamasını oynuyoruz. Kimi harabeleri yıkıp ev dikiyor, bu evlerin sağladığı içiler ile yeni demirci binası, sağlık ya da mana sağlayan heykeller yapıyor veya yıkılmış duvarları tekrar dikiyoruz.
Oyunun başlarında geceleri gelen düşmanlar daha fazla yönden saldırmaya başlayınca üç kahraman yetişemez oluyor. Oyunun ilerleyen bölümlerinde bu sayı altı kahramana kadar çıkıyor. Maksimum dört geceyi falan çıkartıp patlıyor ve baştan başlıyoruz. Her baştan başladığımızda geriye önceki oyundan kutsal güçlerin bahşettiği geliştirmeler kalmış oluyor sadece. Yani rastgele yeni kahramanlar ve rastgele düzenlenmiş bir harabe şehir ile oyuna tekrar başlıyoruz. Ama roguelike dediğimiz olayın da işleyişi bu şekilde, çok da şaşırtıcı bir durum değil.
Oyunun şimdilik sıkıntıları varyasyonların sınırlı olması, yani bir süre sonra aynı tip düşmanlar ve aynı tip kahramanlar ile oynamak sıkıcı hale gelebiliyor. Bir de geliştirmeleri açmak için “Grind” yapmak bayabiliyor. Erken Erişimden çıkınca çok daha iyi bir oyun olacağına kesin gözüyle bakıyorum. Eğer tur bazlı, taktiksel ve zor oyunları seviyorsanız bir de pixel art ve müzikleri ile The Last Spell, sizi de mest edebilir diye düşünüyorum.