Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Sıra tabanlı stratejilerin ve gerçek zamanlı stratejilerin altın çağında büyüdüğümüz için, günümüzde deli gibi RTS arayışında olan biriyim. Özellikle medeniyet inşa etme ve dünya savaşlarını konu alan RTS’ler ayrıca ilgimi çekiyor. Yine böyle arayışta olduğum bir dönemde Wargame: European Escalation ile karşılaşmıştım. Bunu gördükten sonra, oyuna 3-5 birim koyup RTS yaptık diyen yapımcıları bulsam eşek sudan dönene dek tokatlarım, çok net.
Oyun kendi içinde müthiş bir ansiklopediye sahipti. “İki piyade koyalım bunun biri roket atsın biri tüfekle vursun” mekaniğinden çok daha fazlasını sunan, keşif için ayrı, hava savunması için, anti tanklar için farklı birimler ile savaştığımız ve bütün bu birimlerin de birbirine karşı üstünlük ve zaafları ile sizleri yüz yüze bırakan bir yapımdı Wargame. Eugen Systems aynı çizgiyi Act of Aggression gibi çok bilinmeyen ama konusu ve oynanışı itibariyle “taş gibi” sıfatını hak eden bir yapımla daha korumayı başardıktan sonra RTS sevenlerin favorileri arasına girdi. İki farklı seride farklı farklı tarih dönemlerini ve farklı farklı yaklaşımları inceledikten sonra gözlerini WW2’ya çeviren firma, Steel Division: Normandy 44 ile bizleri İkinci Dünya Savaşı’nın en ateşli cephelerine götürüyor.
Wargame serisinde olduğu gibi bunda da harita konumlaması, görev çeşitliliği, birim kullanımları benzer yapıda. Birebir tarihi senaryolar olduğu için bu konuda alternatif bi tarih çizgisi çizilemiyor (en azından şimdilik). İlginçtir ki oyunu Alman tarafı olarak da oynayabiliyorsunuz. Çoğu strateji oyununda olmayan bir durum bu. Alman tarafı olarak oynarken Call of Duty’de oynadığımız Pegasus Bridge görevini de oynama şansımız mevcut.
Birimlerinizi seçip savaş alanına geldiğinizde aslında hiçbir şeyin kolay olmadığını görüyorsunuz. Birimlerle kadronuzu oluşturduğunuz ekranda A, B ve C’lerle tanımlanan birlikler hemen dikkatinizi çekecektir. Bunlar savaş alanında üç faz olarak devreye giren bir sistemi temsil ediyor. İlk faz hafif ve gözcü birimlerle düşmanı yoklayacağınız aşama. Bunun devamında orta halli savaş makinelerini sahaya sürebileceğiniz süreç geliyor. Bir miktar zaman sonra ise savaşın kaderinin kopacağı üçüncü fazda taraflar meydanı güç gösterisine dönüştürüyorlar. Savaş alanına sürdüğünüz askerlerin ömrünün sonuna kadar mermi atabileceğini aklınızdan çıkartın bir kere. Cephenin hemen gerisine konumlayacağınız destek araçlarını unutursanız ya da düşman ateşine maruz kalırlarsa mermileri biten askerlere elveda diyebilirsiniz. Aynı şekilde piyadeleriniz, tanklarınız kısaca tüm birimlerinizin bir stres barı var. Bu birimler ağır makineli ateşi altında kaldığında ya da havan topu veya benzer bir alan etkili saldırıyı üzerlerinde hissettiklerinde elleri ayakları birbirine dolaşmaya başlıyor. Sakin sakin giden piyadelerin keskin nişancı mermisi ile bir anda sağa sola kaçıştıklarını, baskının artması ile yerinden kıpırdayamaz olduklarını, nihayetinde de beyaz bayrak sallayarak teslim olduklarını gördüm. Gözünüz korkmasın, oyun size her birimi tehlike anında nasıl kullanacağınızı anlatan bir Bootcamp ile başlıyor. Bu bölüm de oyunun mekaniklerini şıp diye anlamanıza ve gerçekten bir komutanmışçasına taktik vermenize imkan tanıyor.
Genel olarak taktik stratejinin öne çıktığı oyunda grafikler göze batmıyor. Sesler ve ambiyans konusunda oldukça iyi iş çıkartan yapım, RUSE’dan sonra bu tarzı sevenler için nimet değerinde diyebiliriz. Hele ki Wargame serisini sevdiyseniz buna bayılacağınız kesin.