Disciples ismini ilk defa duyuyorsanız, turn based (sıra tabanlı) stratejiyle pek bir alakanız yok demektir. Kaldı ki RPG öğeli oyunlarla da aranız çok iyi değil demektir. Nitekim hiçbir şey için geç değil; bir an evvel Disciples III (DIII) edinip bu serüvene ortak olabilirsiniz. İlk iki oyunu büyük ses getiren bir yapımdı Disciples. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, sonunda üçüncü oyunuyla biz oyun severlerin karşısına çıktı.
Bir sen, bir ben
“Turn based” denilince akla gelen ilk oyun şüphesiz Heroes of Might and Magic serisidir. Disciples III ise bu oyun yapısına birkaç yenilik ekleyerek, hali hazırda olan yapıyı yeni oyununda da sürdürmüş. Öncelikle çok fazla ırk olmadığını belirtmek istiyorum. Eski oyunlara bakacak olursak; bu durumu gelecek eklenti paketleriyle değiştirecekler diyebilirim. Oyuna başladığımızda seçilmeyi bekleyen ırklarsa; Empire, Legion of the Damned ve Elven Alliance olarak karşımıza çıkıyorlar.
Bildiğimiz; “Bir sen oyna, bir de ben oynayayım” sistemini şenlendirmek için savaş haritalarına birçok özel nokta eklenmiş. Bu noktalar birbirinden farklı ekstra özellikler veriyor yaratıklarımıza. Bir tanesi yakın dövüş zararını iki katına çıkartıyorken, menzilli vuruşları ve büyü gücünü de iki katına çıkaran noktalar mevcut. Açıkçası oyun haritasını gereğinden iki kat daha stratejik bir hale sokuyor bu noktalar. Çünkü tıpkı bizim gibi, düşmanımız da bu noktaların üzerine gelmeye çalışıyor. Eklenen ve göze çarpan bir diğer özellikse; herhangi bir büyü animasyonu yapılıyorken ekranın kalanın kararması ve kimin nereye, ne şekilde bir hareket yaptığını görebiliyor olmamız olmuş. Bu sayede “Az önce kim attı o büyüyü” isimli sualden kurtulmuş oluyoruz. Halen göremiyorum derseniz; renk körlüğü konusunda bir seminere gitmeniz gerekiyor demektir. (“Siyah” dedim. Ne alakaysa.)
DIII’ün tıpkı eski oyunlarında olduğu gibi bütün yaratıklar seviye atlayabiliyor. Özellikle bir ünitemizi yaptığımız binaya göre tamamen farklı bir yönde geliştirebiliyor olmamız, DIII’ü sevmemizdeki en büyük nedenlerden bir tanesi. Ünitelerimiz gelişme süreciyse, benim çok sevdiğim seviye atlama üzerine kurulu. Yani savaştıkça alınan yetenek puanları sonucunda, karakterlerimiz istediğimiz yönde gelişiyorlar. Ayrıca kullandığımız Hero’ların da çok detaylı bir inventory’si mevcut. Hero’lar üzerlerine envai çeşit eşya takabiliyorlar ve bu eşyaların oyuna etkisi büyük bir ölçüde oluyor. Yine Hero’larımızın oyun içerisinde kullanabildikleri büyüler sayesinde, savaşlar büyük ölçüde şekil değiştirebiliyor. Büyü demişken; oyuna başlamadan önce karakterimize üç sınıftan bir tanesini seçmemiz gerekiyor. Bunlar; Warlord, Guild Master ve Archmage olarak tasarlanmış ve açıkçası bu satırları okuduğunuz sırada daha DIII oynamaya başlamadıysanız, direk olarak Archmage seçmenizi tavsiye ederim. Neden mi? Çünkü Disciples oyunlarında bir yaratık gurubuna saldırmadan önce kendinize ya da direk düşmanınıza büyü yapabiliyorsunuz. Archmage sınıfıysa bir turda iki büyü yapabilmenizi sağlıyor ve oyundaki bütün dengeleri değiştiriyor. Düşünsenize; iki büyü savaş öncesinde, bir tane de başlar başlamaz.
Ayarsız
Şimdiii... Ben Disciples serisini çok seven bir dünyalıyım. Fakat yeni oyunun eksilerini de görmezden gelemeyiz. Öncelikle; (Hep de “öncelikle” deyip girişiyorum.) Yapay zekada bazı sorunlar var. Ele geçirdiğimiz bölgelerde yeşeren “Boundry Guardian”lar zamanla seviye atlıyor ama henüz ilk turlarda bile çok güçlüler. Gel gelelim yapay zeka bana mısın demiyor ve kafa göz bu Guardian’lara girişiyor. Sonuç: gg. Tabii ki yok oluyorlar. Savaş esnasındaysa birçok düşman ünitesi -eğer öndeyse- sanki diğer üniteler yokmuş gibi Hero’muza kilitleniyor ve ne varsa üstüne boşaltıyor. Seviye altıdan sonraki Hero’muzda “evet, biraz da şu tarafa vurun” diyor ve ister istemez tanklık görevi üstleniyor. Yukarda bahsettiğim savaş alanı büyüleri belki tek kullanımlıklar ama etraftan satın alınabiliyorlar. Sorunsa; aralarında 1200 gibi yüksek rakamlara sahip olan büyüler olması. Düşünün; normalde attığımız bir büyü 250 zarar puanına sahip. Eh, hal böyle olunca ne kale kalıyor, ne de yüksek seviye düşman. Komik olan bir diğer noktaysa; haritadan kaçma. Özellikle kaçış noktasına yakın olan düşman healar’ları, savaş alanını birazcık süzdükten sonra kaybedeceklerini anlıyor ve sanki şiir sevmeyen birisine zorla şiir okuyormuşçasına kaçıyorlar. E kaçan kaçsın diyorsunuz değil mi? Hah, bu edebiyat karşıtı kişi oyun sahasından çıktığı anda savaş sonunda sıfır yetenek puanı alıyoruz. Nasıl? Harika değil mi? Hoşunuza gitti, doğru söyleyin.
Genel hatlarıyla oyunu sevdim. Halen de oynuyorum. Çünkü kaliteli animasyonlar ve güzel grafikler ister istemez ön planda. Fakat benim oyunu oynamamın asıl sebebi; bolca RPG öğesi içeriyor olması. Kendimce iyi bir puan verdiğim bu oyun; fan kitlesi ya da kalitesi yüksek strateji arayanlar için çok düşük bir kaliteye sahip olabilir. Bilginize…