Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Don’t Starve, ismini tam anlamıyla oyunda ne yapmanız gerektiğinden almış bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Kötü bir iblis tarafından mistik bir dünyaya hapsedilen karakterimiz, centilmen bilim adamı Wilson’ın eve dönüş macerasını konu edinen yapım, “doğada tek başına ne kadar hayatta kalabilirsin” teması üzerine kurulmuş. “Sandbox” bir yapı benimseyen oyunda yapabileceklerinizin sınırı olmadığı gibi, üzerinde bulunduğunuz dünyanın da sizinle birlikte yaşadığını hissediyorsunuz. Her şeyden önce en temel ihtiyaç olan besini elde etmeniz gerekiyor. Besin elde edebilmek için hayvanlar için tuzaklar kurabilir, yeterli ekipmana sahipseniz avlanabilir, toplayıcılık yaparak doğadan faydalanabilir veya tarlalar ekip biçebilirsiniz. Tek yapmanız gerekenin karnınızı doyurup bir sonraki gün yardım ekibinin gelişini beklemek olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü kimse gelmeyecek ve tehlikelerle dolu bu dünyada kendi yeteneklerinizden başka güvenebilecek hiçbir şey bulamayacaksınız.
Gece hava karardığında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, karanlık bile sizi öldürmek isteyecek. Karanlıktan kurtulmanın tek yolu da ateş yakmaktan geçecek. Peki, ateşi uzun kış gecelerinde sabaha kadar canlı tutabilecek misiniz? Bütün bir gece ateşi canlı tuttunuz diyelim, ateşin etrafı sandığınız kadar güvenli mi? Karanlığın sesini duymaya başladığınızda akıl sağlığınızı yitirmeden kaç gece ateşin yanında tek başınıza oturabileceksiniz? Bütün bu sorulara cevap vermeye hazır bir şekilde oyuna başladığınız takdirde belki bir gün daha fazla yaşayabilirsiniz.
Bu tür hayatta kalma oyunlarında, örneğin Minecraft’ta ve Terraria’da bir yerden sonra her şey kırmızı bir halıyla ayaklarınız altına serilir. Don’t Starve oynarken ayaklarınızın altına serilecek tek şeyse kâbuslarınız. Tarlalar kurarsınız, yaşadığınız yeri çitlerle çevirirsiniz, ihtiyaçlarınızı karşılayan bir yere yerleşir ve mevsimler boyunca yaşayabilirsiniz. Bunu yaparsanız, içinde bulunduğunuz dünyayı sadece kabullenmekle kalmayıp bir daha asla evinize dönemezsiniz. Sürekli yeni bir şeyler keşfedip bilimin gücünü arkanıza alarak evinize bir adım daha yaklaşmayı denemeniz sizin için en iyisi olacaktır. Bunun da o kadar kolay olduğunu düşünüyorsanız, fikrinizi değiştirmesi için kendinizi Don’t Starve’nin dikenli kollarına bırakabilirsiniz. Don’t Starve, tamamıyla keşfedilmeye açık ve güncellenmeye devam eden kocaman bir dünya sunuyor. Bu dünyayı keşfederken günler, mevsimler geçiriyor, yağmurları ve kar fırtınalarını atlatmaya çalışıyorsunuz. Bütün bu hayat koşturmacası içinde kendinize vakit ayıramayıp akıl sağlınızı yitirdiğiniz zamansa kâbuslarınızla baş başa kalıyorsunuz. Gündüz vakti çayırlarda dolaşan tavşanların yerini alan küçük yaratıklar en küçük sorununuz oluyor. En büyük sorunsa tavşanlardan elde edebildiğiniz eti bu yaratıklardan elde edemediğiniz için aç kalmanız oluyor. Aç kaldığınız zaman gözünüzün yaşına bakmayan oyun ölüm fermanınızı imzalıyor.
Oyunda keşfedilebilecek onlarca şey varken hepsini bu satırlara sığdırmak mümkün olamayacağından ve keşfetmenin heyecanını sizlere bırakmak istediğimden -Wilson dışında- zamanla oynanabilir olan diğer karakterlere bir göz atalım. “Willow” isimli küçük kızımızın ateşe karşı bir dayanıklılığı bulunuyor ve geceleri hiçbir şeye ihtiyaç duymadan ateş yakabiliyor. Diğer küçük kızımız Wendy, geceleri ölmüş ikizinin hayaleti tarafından ziyaret ediliyor ve ikizi kâbuslarında kızımızı koruyor. Oyunda en çok hasar veren karakterimiz güçlü Wolfgang, tam anlamıyla kocaman bir mideye sahip ve doymak bilmiyor. WX-78, robot olmasına rağmen aç kalmaması gereken ama bayat ya da taze fark etmeden yiyecekleri tüketebilen bir karakter. Tecrübe puanı kazanarak açabileceğimiz son karakterse “Wickerbottom” isimli, yaşlı ve huysuz görünen kütüphaneci teyzemiz. Bu teyzemiz yılların birikimiyle birçok nesneyi diğer karakterlere göre çok daha çabuk bir şekilde yapabiliyor. Bütün bu karakterler birbirinden farklı müzikal enstrümanlarla seslendirilmiş. Son olarak oyunun müziklerinin biraz tekrara bağladığını da eklemeden edemeyeceğim. Tim Burton havasında grafiklerle yaratılmış üç boyutlu bir dünyada, iki boyutlu bir karakter olmayı kesinlikle deneyim edilmesi gereken bir tecrübe olarak görüyorum.