Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
İlk oyunun seveni de vardı, sevmeyeni de. Bense çok alışamamışlar grubuna giren nadir RPG severden birisiyim. İkinci oyunun haberini aldığımdaysa açıkçası çok heyecanlanmıştım ve ilk oyun içi videoları görünceye kadar da birçok endişem vardı ama oyun piyasaya çıktıktan sonra ne derdim kaldı, ne de tasam...
Hikaye The Witcher 2: Assassins of Kings (TW2), bugün içerisinde incelediğim ve eksilerini gördüğüm diğer oyunlara tam bir darbe olarak geldi. Öyle ki sızlandığım ve yakardığım her şeyi bu oyunda neredeyse tam olarak bulabildim. TW2, RPG türüne tıpkı ilk oyunda olduğu gibi farklı bir soluk getirmiş ve yine tıpkı ilk oyundaki gibi harika bir senaryo işlenişi ve kurgu ile karşımızda. Brenna savaşından sonra altı yıl geçmiş ve bütün kuzey bölgelerini hastalık kırıp geçirmiş. Temeria’da ise eşkali bilinmeyen bir suikastçı, kralı öldürmeye çalışmış ve bir anda bütün oklar, kahramanımız olan Rivialı Geralt’ı göstermiş. Geçmiş zaman ekini neden kullandığımı oyunu oynadığınızda biraz daha iyi anlayacaksınız. Bu noktada şunu da belirtmek isterim ki oyunun yapısı gereği okuyacağınız birçok nokta spoiler içerebilir, sonra beni aramayın her yerde.
Yaralı bir vücut Her şeye hapishane de başlıyoruz ve kralın sağ kolu (Şimdilik böyle bilin.) bizi güzel bir sorguya çekiyor. Neler olduğunu anlattığımız bu senaryo kısmında olabildiğince ilk seçenekten başlayarak ilerleyin ki senaryo anlatımı ve olay örgüsü birbiri üzerine otursun... Oyuna girdiğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan şey açık ara grafikler olacaktır. Uzun zamandır görmediğim kalitede ve detayda grafiklere sahip bir oyun TW2. Bütün bu grafiklerin bir de açık arazide aktif olarak kullanıldığını görmek beni mest etti; hele renkler, RPG sevmiyorsanız bile sizi içine çekecek cinste. Zaten RPG ile birazcık alakanız varsa tamamdır, mümkünse bu oyunu sınavlarınızdan sonraya saklayın. Kalitenin tavan yaptığı bir diğer noktaysa sesler ve aynı zamanda efektler. Karakter seslendirmeleri çok kaliteli olduğu gibi silah, mancınık, düşme ve benzeri seslendirmeler sanıyorum ki türünün en iyilerinden.
İlk oyunu oynayanlar savaş sisteminde çok zorluk çekmeyeceklerdir zira temelde iki farklı saldırımız var. Bu sebeple oyunu oynamak çok rahat ve kolay. Bir adet normal, bir adet de güçlü saldırımız mevcut. Savunmaysa çok anlık ve zor bir hareket; özellikle ters taraftan gelen saldırılara karşı koymak bir hayli zor. Bu noktada birazcık düşmanlarımızdan bahsetmek gerekiyor. Genelde zırhsız, kalkanlı, zırhlı ve ağır zırhlı düşmanlarımız oluyor. Pek tabii ki bu kombinasyonlar kendi aralarında bölünüyor. Özellikle zırhlı ve iki eli kılıç taşıyan arkadaşlardan ufaktan uzak durmak gerekiyor zira hem çok zarar veriyorlar, hem de az zarar alıyorlar. Kalkan kullanan ekipse yine benzeri bir durumda; hep kalkanları önde bir şekilde duruyor ve bizi bir hayli zorluyorlar. Bu da demek oluyor ki yapay zeka gayet kaliteli ve aktif olarak karşı koyabiliyor. Oyunu oynadığım saatler boyunca, gördüğüm bir – iki duvara takılma ya da saldıracak adama karar verememe durumu dışında da bir saçmalıkla karşılaşmadım.
Yetenekler Büyü güçlerimiz halen bizimle ve oyun içerisinde çok önemli bir yer teşkil ediyor; hatta o olmasa bazı yerleri açık ara geçemezdik. Nedir bu büyüler, bir tanışalım. İlk olarak Yred; kendisi savunmaya yönelik bir büyü ve yaptığımız takdirde etrafımızda oluşan elektrik kalkanı, bize el kaldıranların krize girmek suretiyle donmasını sağlıyor. Igni, tamamen rakibe zarar vermek üzerine tasarlanmış bir ateş gücü ve bu gücün en büyük özelliği, sessiz bir suikast esnasında düşmanlarımıza görünmemek için meşalelerdeki ateşi çalabilmemiz. Quen, üzerimize bir kalkan örmemizi sağlıyor ve bu sayede düşman herhangi bir şekilde bize zarar veremiyor. Aard ise benim favorim ve emin olun ki oyun boyunca en çok işinize yarayacak gücünüz. Kendisi düşmana bir enerji dalgası yolluyor ve bu sayede düşman ya yere düşüyor ya da “stun” oluyor. En önemli özelliğiyse düşmanlarımızın düşebilecek yerlerden aşağıya uçmasına imkan vermesi.
Skill diye adlandırdığımız yeteneklerimiz fazlasıyla güzel tasarlanmış. (Ben şemasına bile hasta oldum.) Dört adet ana yetenek ağacımız bulunuyor ve her seviye atladığımızda, harcayacak bir adet yeteneğimiz bulunuyor. Witcher Training, Swordmanship, Magic ve Alchemy olarak bölünen yeteneklerden ne yazık ki ilk başta Witcher Training’den başkasını seçemiyoruz. Yani bu da oyunu en az beş saat oynadıktan sonra diğer yeteneklere yelken açabildiğimiz anlamına geliyor. Her biri ikişer seviyeden toplamda altı adet yetenek Witcher Training’de bulunuyorken kalan ağaçların her birisi 15’er farklı yeteneği bünyesinde barındırıyor.
Craft ise TW2’de yine unutulmamış. WoW’daki Alchemy ve Herb yeteneğinden hallice bir oluşum bu oyunda da mevcut. Etraftan toplayabildiğimiz ya da satın alabildiğimiz bitkiler ve gerekli diğer malzemelerle birlikte güzel bir iksir yapabiliyoruz. Pek tabii ki önce bize bir tarif gerekiyor. Bütün craft özellikleri iksirlerle sınırlı değil, panik yok! Mahallenizin demircisine gittiğinizde hem kendisinin bazı silah tarifl eri sattığını göreceksiniz, hem de bulduğunuz silahların gereken parçalarını topladığınız takdirde size yeni bir silah yapacağına şahit olacaksınız. Zaten ilk olarak efsanevi silahımız olan Witcher’s Silver Sword’u da bir demirciye yaptırıyoruz. Bir diğer oluşumsa zırhlarımıza farklı parçalar ekleyebilmek. Bir nevi Enchantment yeteneği sayesinde zırh ve silahlarımızı daha güçlü hale getirebiliyoruz. Yani anlayacağınız, TW2’de her şey düşünülmüş...
Madalyon önemli Oyunun eksileri var tabii ki, merak etmeyin; kafamıza taç yapmayacağım kendisini. İlk olarak sorunum looting sisteminde. Oyunun yapısı çok hızlı ama etrafımızı yağmalamak ve objelerle iletişime geçmek için sürekli durmamız gerekiyor; çünkü loot edebileceğimiz torbalar, düşmanlar öldükten bir süre sonra beliriyor ve her zaman alınabilir halde olmuyor. Demek istediğim şu ki oyun yaldır yaldır giderken orada durup da öldürdüğüm düşmanların etrafında kese aramak çok canımı sıktı. Bir diğer sorunumsa toplu olarak gidilen, yani NPC’lerin bize eşlik ettiği görevlerde benim çekirdek çitlemem, çamaşır yapmam; çünkü yanımızdaki karakterler hiçbir zaman ölmüyor ki bu bazı oyuncular için rahatlatıcı bir durum olsa da benim gibi “hardcore” tayfayı fazlasıyla itiyor. Böyle bir durumda zorluk seviyesi de bir anda çok aşağılara çekilebiliyor. Ha bu arada, bu bir eski değil ama TW2 ortalama bir oyundan daha zor, aklınızda bulunsun. Son lafımsa dövüş sistemine. Benim ilk oyunda fazlasıyla sorun yaşadığım yakın dövüş mekanikleri halen çok geliştirilmemiş gibi geldi bana. Fazlasıyla karambole kılıç salladığımız dövüşlerde, sürekli spam yaparak ve de Aard gücümüzü kullanarak yenemeyeceğimiz düşman yok neredeyse. Keşke biraz daha farklı bir sistem bulunabilseydi şu işe.
Film gibi oyun TW2, vaat ettiği her şeyi neredeyse başarıyla yerine getiren nadir oyunlardan bir tanesi. İnanılmaz bir senaryo ilerleyişi ve harika bir kurgu var. Bütün bunlara bir de hem diyaloglarla dolu oyun yapısı, hem de film havasındaki gidişat eklenince bizlere de başına oturup bitirene kadar yerimizden kalmamak düşüyor. Özellikle Mass Effect 2’deki gibi canlı geçişleri ve aynı zamanda 1200’lü yıllar Avrupa’sını bu denli kaliteli grafiklerle deneyim etmek isteyen herkesin oynaması gereken bir oyun TW2.