Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Ben taktik FPS’lerde ilk olarak nedense yapay zekaya odaklanan bir oyuncuyum, öteki türlü silah istediği kadar gerçekçi ateş etmiş olsun, karakterler istediği kadar gerçekçi tepkiler versin, hiçbirisi umurumda olmaz. Bakalım Operation Flashpoint: Red River tamamlanmış son model haliyle biz taktik FPS severlere ne gibi yenilikler sunuyor..
Gerçeğin ötesinde Oyunun senaryosunun kısaca üzerinden geçeyim. ABD, başladığı Ortadoğu projesinin üzerinde durmaya devam ediyor. Zaman geçiyor ve olaylar Çin’e kadar dayanıyor. Malum, işin içerisine Çin girince ve Ortadoğu’nun kalan bölgelerinin birçoğu ABD kontrolünde olunca geriye bir tek Tacikistan kalıyor. Özellikle terörist saldırılara karşı yapılan bu operasyonda, biz de dört kişilik bir ekibin lideri rolünü üstleniyoruz. Hazır bu dört kişiden bahsetmişken kısaca kimler olduklarına da değinmek istiyorum. Ekibimiz genel hatlarıyla M16A4 taşıyan bir Rifleman’den, M4A1 ve üzerinde birçok patlayıcı bulunan Grenadier’dan, M14 DMR taşıyan Scout’tan ve M249 SAW taşıyan bir adet Auto Rifleman’den oluşuyor. Biziyse takımımızı istediğimiz gibi düzenleyip aynı zamanda kendi rolümüzü gönül rahatlığıyla ayarlayabiliyoruz.
Oyuna girmeden önce açık ara yapmanız gereken ilk hareket, ayarlar menüsüne gitmek. Burada zorluk seviyesini göreceksiniz ama bu seviye farklılıkları öyle bildiğiniz, geleneksel dengelerden fazlasıyla farklı. Neden mi? Şöyle ki oyun içerisinde üç farklı zorluk var: Normal, Experienced ve Hardcore. Eğer daha önce hiçbir taktik FPS oynamadıysanız, kesinlikle Normal’dan şaşmayın; çünkü Experienced modunda “Auto Rotation” ve “Mini Radar” ortadan kayboluyor. “Yok, ben inanılmaz gerçekçi bir FPS oynamak istiyorum!” derseniz Hardcore modu sizi bekliyor. Fakat bu mod içerisinde silah imleci, ekibinizin durum göstergesi, hatta ve hatta altyazılar bile bulunmuyor. Red River yapımcı ekibi, her türden oyuncuya göre bir sistem düzenlemiş.
Red River boyunca oynayacağınız bölümler genelde çöl atmosferinde ve açık arazide geçiyor. Hal böyle olunca sık sık bir oraya, bir buraya koşmak gerektiği gibi aynı zamanda düşman ateşini iyi görebilen gözler lazım. Fakat oyunun kullandığı seslendirme ve efektler sayesinde, iyi bir ses sistemiyle tıpkı gerçek hayattaki gibi ateşin ne yönden geldiğini iyi kötü anlayabiliyoruz. Silah seslerinin birçoğu gerçekten alınmış gibi ama müzikler (Veya müziksizlikler...) bazen insanı fazlasıyla boşlukta bırakabiliyor. Ses konusundaki bir diğer önemli noktaysa karakterlerin sürekli konuşuyor ve bizi oyunun atmosferine çekiyor olmaları. Ayrıca takım kaptanımızdan düzenli olarak ne yapacağımızı açıkça belirten komutlar geliyor. Atmosfer demişken Red River beni hakikaten çöldeymiş gibi hissettirebildi. Bunun başlıca sebebiyse şüphesiz ki kullanılan ışıklandırmaların harika oluşu. Bazen güneş öyle bir açıdan geliyor ki insan resmen önünü göremiyor. (Hani filmlerde olur ya, böyle kolunu kaldırır asker ileriyi görmek için. (Sonra çötönk!)
Bu oyun düşündüğünüzden daha gerçekçi, bunu bilmeyenlere bir kez daha hatırlatmak istedim. Bu gerçekçilik, silahların ateş ederken verdikleri tepkilerden tutun da ayakta ateş etmekle çömelip ateş etmek arasındaki farkın büyüklüğüne kadar dayanıyor. Yaşamsal fonksiyonlarımızın olduğu bölgelere aldığımız tek mermide ölüyoruz. Yaralanmalarıysa üzerimizde bulunan bandajlar yardımıyla durdurmak mümkün. Ağır yaralandığımız zamansa tek yardımcımız takım arkadaşımız oluyor. Bu noktada takımımızın değerinden de bahsetmek isterim. İlk olarak kendilerine neredeyse bütün komutları biz veriyoruz. Çok kolay bir kullanımı olan komut sistemi aynı zamanda herkesin anlayabileceği cinste ve basit emirlerden oluşuyor. Takım arkadaşlarımızın kaliteli yapay zekası sayesindeyse verilen emirler harfiyen yerine getiriliyor. Misal; “Şu binayı kontrol altına alın.” dediğimiz zaman kimse kendisini içeriye mal gibi atmıyor. En azından daha temkinli yaklaşmayı hesaplayabiliyorlar ve silahları hiçbir zaman tutukluk yapmıyor.
Şimdi Red River fazlasıyla gerçekçi ve sizin de anlayabileceğiniz üzere yapımı ortalama bir FPS’ye göre fazlasıyla zor bir oyun. Fakat bu demek değil ki yapılması imkansız. İşte bu noktada ben devreye giriyorum. Nereden başlasam acaba? Hmmm... Oyun boyunca bir yerden başka bir yere ya koşuyoruz ya da bölüm aralarında araçlara binip gidiyoruz. Ben de efendi efendi bindim aracıma ama bir baktım, hiçbir şey olduğu yok. İndim, bindim, indim, bindim... Sonra takım arkadaşlarımı bir bir içeriye bindirme olasılığım üzerinde durdum. Cidden ancak böyle hareket edebildiğimizi anlayınca da bu gerçekçilik (!) karşısında şoka uğradık.
Tamam, ben takım lideriyim de oradan asıl komutan bağırıyor; “Hadi ulan içeri!” diye. E benim söylememe ne gerek var? Binsenize! Sonra bu oyundan zevk almak isteyen herkesin ya taş gibi sinirlere ihtiyacı var ya da kendisini taktik FPS’ye adamış olması lazım. (Ben zevkle oynadım, orası ayrı ama objektif olmak da gerekiyor.) Oyunun Normal seviyesi bile bu tarzı hiç bilmeyen birisi için zorlayıcı anlar yaşatabiliyor. Asıl kritik noktaysa yüksek İngilizce gereksinimi. Bize verilen emirleri bir kenara koyarsak, askerlerin kendi aralarında konuştukları diyalogları anlamak, bu oyunun ruhunun asıl bulunduğu yere kulak vermek gibi bir şey; çünkü atmosferin %50’lik bir kısmı bu diyaloglar ve düşünceler içerisinde bulunuyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi artık günümüz oyunlarda çok zor rastlanan grafik hataları da kol geziyor Red River’da. Bir kere herkes duvar kenarına takılıyor. Ne virajmış arkadaş o, ortalama 10’da bir ihtimalle bir asker ya bir dönemeçle boğuşuyor ya da duran ağaca çarpıyor. Bir diğer sorunumsa benim atlayarak geçtiğim yerlerden, takımımın geriye dönüp yürüyerek geçilebilecek bir bölgeden gelmeye çalışıyor ve genelde “sümük” olması. Bu arada bütün laflarım grafiklere değil! Hadi bizimkilerin yapay zeka fena değil ama düşman ne yapsın? Bir seferinde üç asker yan yana durmuş ve öyle bakıyordu. Bir diğer yapay zeka sorunu esnasındaysa askerlerden birisi oyun haritasından çıktı! (Bazen korkup kaçanlar oluyor ama bu ninja çıktı baya.) Ben de bir kere duvara çarparak öldüm!
Ölmesem daha iyiydi tabii ki...
Anlayacağınız bir güzel fikir daha çöpe gitmiş. En azından oyun severlerin büyük bir çoğunluğu böyle düşünecektir. Ben yine de dişimi sıkıp oyunu oynadım. Özellikle yukarıda yazdığım sorunları görmezden gelebilirseniz, bu oyunu garip bir şekilde ve zevkle oynayabilirsiniz.