Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Tamamen dalgınlığıma gelen bir anda karşıma çıktı Bulletstorm, ben böyle afacan afacan etrafta geziniyorken bir anda “O da nesi!?” dedim çünkü bu oyunda aradığım birçok şey vardı. Neresinden başlasam bilmiyorum derler ya; işte öyle bir durumdayım. Fakat anlatacağım her şeyin buluştuğu tek bir nokta var: Aksiyon!
Fight! Bulletstorm denilince bir durmanız gerekiyor, şimdiden söyleyeyim. Çünkü bu oyuna hakim olan yegane yapı hızdan başkası değil. İlk olarak sizi oyunun en başına almak istiyorum. Burada seçilmeyi bekleyen beş farklı zorluk seviyesinden bir tanesine onay vererek oyunumuza başlıyoruz. Hemen karşımıza çıkan sahnede açık ara sarhoş bir karakterin gözünden görüyoruz dünyayı. Hemen yanımızda bizden olduğu belli olan bir adam, bir adet de güzelce sandalyeye bağlanmış dayaklık bir tip oturuyor. Bulletstorm’un beni etkilemeye başladığı ilk yer de oyunun hemen başındaki bu sahnede oldu. Çünkü karşımızdaki adam kendisine acınması için yalvarıyorken, biz de kafasına koyduğumuz şişeyi vurmaya çalışıyoruz. Bu sayede “öten” karakterle işimiz bitince onu fırlatıp atıyoruz. Peki, ilginçlik nerede diyeceksiniz değil mi? Hah, işte bütün bu konuşma esnasında oyunun tutorial bölümünü, sarhoş bir karakter eşliğinde oynuyoruz. Aynı zamanda senaryo hakkında da bilgi veren bu başlangıç benden açık ara tam not aldı.
Birazcık da senaryoya değineyim madem… Sarhoş halimizle bir uzay gemisindeyiz ve çok geçmeden anlaşılıyor ki biz bu geminin kaptanıyız. Fakat sanki fazla sallamıyoruz gibi bütün bu olanları, alkol daha güzel geliyor belli ki. Biraz sonra karşımıza çıkan devasa hükümet gemisindense kaçmamız gerektiği halde; sadece kendi intikam duygumuz için ona saldırıyoruz. Pek tabii bu saldırı mantık dışı olduğu için, düşman gemisinin bir ucundan girip diğerinden çıkarak bir gezegene saplanıyoruz. Bütün bu olanlar ne demek diye tam soruyorken oyun bizi birkaç yıl geriye götürüyor ve paralı asker olarak çalıştığımız dönem boyunca masum insanları öldürdüğümüzü öğreniyoruz. Komutanımıza, ekibimiz adına ayarı verdikten sonra da kaçıp gidiyoruz bu diyarlardan…
Into the game İlk olarak dikkatimi çeken, grafikler oldu. Unreal 3 grafik motoru ile tasarlanan oyun, özellikle çevre detaylarında tam anlamıyla bir harika. Zaten tasarımcılar çevre detayları için o kadar çok uğraşmışlar ki girdiğiniz her yeni bölgede önce şöyle bir etrafınıza bakmak isteyeceksiniz. Harika bir cyberpunk havası vaat eden Bulletstorm, aynı zamanda halen insanların hüküm sürdüğü bir galaksiyi konu alarak da beni benden almaya devam ediyor. Grafikler üzerinde biraz daha durmak gerekirse; karakter modellemeleri güzel olduğu halde, ne yazık ki çok da detaylı değiller; yani nispeten eski grafikler oldukları ortaya çıkıyor, birazcık dikkat edince siz de göreceksiniz. Yine de özellikle düşmanlarımızın mermilere verdikleri tepkiler hiç de fena değil. Ölüm animasyonlarıysa fazlasıyla etkileyici… Bir de son dönemlerde pek de sık görmediğimiz bol kan ve uzuv kopma animasyonları üzerinde de çalışılmış.
Düşmanlarımızsa genel hatlarıyla kendi aralarında bölünen yapılara sahipler. İlk olarak menzilli silah kullanan ekip var. Bu cins mob’lar zamanla bize yaklaşıyorlar ama ana amaçları mermi yağdırmak. İkinci cins mob’larsa yakın dövüşçü olanlar. Bu ağabeylerimiz ellerinde baltalarla kafamızı gözümüzü yarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu seriye; uzaktan roket atan (Havai fişek atıyorlar bu arada bildiğin.), kendisi patlatmak üzere üzerimize koşan, uçan ufak helikopterimsi cihazlar ve daha niceleri eşlik ediyor. Yani anlayacağız düşman konusunda bir sıkıntınız olmayacak. En azından uzun bir süre böyle idare edebiliyor insan.
O zaman biraz da düşmanlarımızla nasıl etkileşime geçtiğimize bir bakalım. Halihazırda bulunan silahımızın ismi “Peacemaker Carbine.” Kendisi makineli bir tüfek olduğu gibi, aynı zamanda da neredeyse oyunun sonuna kadar bizimle birlikte olacak. Diğer silahlarımızsa düşman birimlerden düşüyor ve menümüze ekleniyorlar. Bir seferde üç adet silah taşıyabiliyoruz ama garip bir şekilde yetiyor. Şimdi oyunun fantastik kısmı olan noktalara savaş sistemi esnasında değinmeye başlıyorum. Silahlarımızı bir kenara bırakırsak (Çok saçma, o zaman ölürüz.) karakterimizin kendi özelliklerine değinmemiz gerekiyor. İlk dikkat çeken özelliği eğimli yüzeylerde istediğimiz kadar kayabiliyor ve bu işlem esnasından ateş de edebiliyor olmamız. Bu etkinlik esnasında harcadığım düşmanın haddi hesabı olmadığına da değinmek isterim. Bir diğer ve oyuna damgasını vuran özellikse tekme! Evet, yanlış duymadınız, tekme! Bu öyle bir tekme ki silahımızı doldururken bile atılabiliyor. Üzerimize doğru koşan ya da bizim üzerine koştuğumuz düşmana attığımız tekme, ayaklarının yerden kesilmesine ve geriye doğru uçmasına sebep oluyor. Tam bu anda Matrix moduna giren ekranımız yavaşlıyor ve kendisi havadayken mermilerimiz tarafından taranıp yere ceset halinde düşebiliyor. Bu durum pek tabii sadece düşmanlarımız için geçerli değil. Etraftaki birçok objeyi tekmeleyebiliyoruz. Özellikle patlayıcıları tekmeleyerek düşmanın üzerinde patlamalarına yol açmak harika bir tat bırakıyor insanın damağında. Düşmanlarımıza sallanan tekmelerin en değerlileriyse, hiç mermi harcamamıza gerek bırakmayan uçurum yanı ekmeleri oluyor. Bir de oyunda aktif olarak bulunan çevre etkileşimi sayesinde, misal; elektrik telleri dolu bir yere doğru tekmelediğimiz düşmanımız gayet çarpılarak can vermesi gibi, etkileşimler oyunun en farklı özellikleri arasında yer alıyor. Bulletstorm’ın bir diğer güzide ve fantastik özelliği olan “Leash” yeteneğimizden bahsetmek istiyorum birazda. Bu cihaz sol elimize taktığımız bir aparat ve henüz oyunun başında elimize geçiyor. Kullanımı ciddi anlamda çok kolay olan cihazın oyuna etkisiyse yadsınamaz düzeyde. Öncelikle bazı bölgeleri leash ile açıyoruz. Kendisi bir nevi mavi bir ışın ama tuttuğunu koparan cinsten. Bize kattığı yegane özellikse düşmanlarımızı kendimize doğru çekebilmemiz. Çekilen düşman tıpkı tekme yediği zamanki gibi ağır çekime giriyor ama daha da güzeli eğer yolunda bir obje; misal demir parmaklıklar, varsa direk olarak onlara saplanıp kalıyor. Bu sayede oyuna inanılmaz bir esneklik kazandırmış yapımcılar. Fakat benim favorim; leash ile çektiğim düşmanın gelişine tekme atıp havada ateş etmek!
Gelişme Hazır leash’den bahsetmişken biraz daha detaya girmek gerek. Çünkü leash yeteneğimiz sayesinde bağlanabildiğimiz bir kontrol paneli var. Bu panelin ismi “Dropkit” ve kendisi olmazsa biz neredeyse bir hiçiz. Bu panele bağlandığımız anda karşımıza üç tane menü geliyor. İlk menü; Dropshop. Buradan silahlarımızı upgrade edebildiğimiz gibi, aynı zamanda da mermi temin edebiliyoruz. Her silahın ikinci bir kullanım şekli var. Misal makineli tüfeğimiz yüklediği mermileri bir anda, tek bir hedefe boşaltabiliyor, el tabancası benzeri silahımızsa düşmana roket (Havai fişek arkadaşım o!) atmamıza olanak tanıyor. Bu kullanım şekilleriyse yine bu menüden yetenek puanı karşılığında açılıyor. Peki, yetenek puanlarını nasıl mı kazanıyoruz? Hemen ikinci menüye geçiyoruz o zaman. Skillshot Database isimli menüde; ne yaparsak, ne kadar yetenek puanı alacağımız açık ve net bir şekilde yazıyor. Bu puanları toplamak içinse, yazılı hareketleri yapmamız gerekiyor. Örnek verecek olursak; menüde yazan “Düşmana tekme at ve havada vur.” ya da “Düşman yanıyorken onu öldür.” gibi hareketler bize puan kazandırıyor. Her seferinde bu menüyü takip etmemiz gerekiyor ki açılan yeni hareket ve karşılığında kazanacağımız puanı bilelim. Bunun haricinde her düşman on yetenek puanı demek. 50 adet merminin 160 yetenek puanı olduğunu düşünürsek demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Yani gereken hareketleri olabildiğince yapmamız gerekiyor ki bir işe yarayalım. Üçüncü menüyse istatistik menüsü ve oyun boyunca neler yaptığımızı bize bir kez daha hatırlatmak için bulunuyor. Özellikle hangi zorluk seviyesinde, ne yaptığımızı görebilmek ziyadesiyle yararlı olmuş.
Bulletstorm oynadığımız süre boyunca yanımızda birileri olacak. Olmadığı zamanlar da bile olduğuna emin olun, siz beni dinleyin. Ishi isimli karakterin yeniden yapılmasından sonra maceralarımızda yanımızda olması, yalnızlık hissiyatını kaldırmış ama aynı zamanda da bir takım olma ruhunu oyuna eklemiş. Bu noktada değinmem gereken yegane oluşum yapay zeka. Ishi’nin yapay zekası olsun, düşmanlarımız olsun, pek de mantıklı hareketler yaptıkları söylenemez. İlk olarak Ishi hiçbir zaman devre dışı kalmıyor (Senaryo gereği ölemez zaten.), en azından ben böyle bir olaya tanıklık etmedim. İkinci olarak ise düşman üniteler bir türlü saklanmayı beceremiyor. Yani siper alma animasyonu yapıyorlar ama baya havaya. Yani orta yerde siper alan adamlar düşünün, bir de başının üstünden ateş ediyor utanmadan. Ayrıca ölmek için çok çaba sarf etmelisiniz bu oyunda. Ben ilk altı saatlik oyunum boyunca bir kere öldüm; onda da ne yapacağımı kargaşa içerisinde kaçırmışım. Tamam, burada bir parantez açmam gerekiyor. (Kargaşa!)
Kargaşa bu oyunun her şeyi… Bulletstorm baştan sona durmak bilmez ve sürükleyici bir atmosfere sahip. Bu sayede oyunculara bambaşka bir oyun deneyimi sunan Bulletstorm’u oynarken ölürseniz, sesler ve görüntüler arasında kalan görevi göremediğinizden olacaktır. Her şey çok hızlı gelişiyor ve görevler bazen ardı ardına geliyor. Ne yalan söyleyeyim, genelde insanı sinir ediyor ama bir o kadar da haz veriyor.
Biraz ekşi ama güzel Bulletstorm ziyadesiyle güzel bir oyun ama daha önce de değindiğim gibi; karakter modellemeleri çok ama çok daha iyi olabilirdi. Çevre detayları da aynı şekilde olsa anlardım ama bu kadar güzel bir atmosfere, bu kadar eski kalmış modellemeleri yakıştıramadım. Bir yandan Crysis 3’ye bakıyorum da baktıkça gözüme batıyor Bulletstorm. Bolca değindiğim tekme atma mevzusuysa bir yerden sonra suyu çıkar bir hale gelebiliyor. Çünkü tekme ata ata gitme gibi bir yöntem keşfettim ve düşmanlarımı mermi bile harcamadan sonsuza kadar böyle öldürebiliyorum. Riskli oluyor ama yine de denemeye değiyor ve başarılı olduğumda bir garip hissediyorum; malum bu kadar silah aldık, mermiler var falan… (Bu arada çok komik oluyor kesinlikle deneyin.) Tekmeden hallice olan leash yeteneğimiz ise bence oyunun en korkunç özelliği. Bir kere herhangi bir mana ya da limit kullanımı yok bu özelliğin. Bir elimizde silah, bir elimizde de böyle bir özellik olunca kimse karşımızda duramıyor. Bir de upgrade edilebiliyor kendisi; asıl saçmalık o zaman başlıyor. İzleyin ve görün!
Bir diğer sorun; sürekli mermi satın almak zorunda kalmamız. Düşmanlardan mermi düşüyor ama her seferinde en azından normal zorluk seviyesinde- 20 mermi edinebiliyoruz. Bolca çatışmaya girdiğimiz oyunda bazen o kadar mühimmatsız kalıyoruz ki anlatamam… Şimdi neden tekmeyle etrafa saldırdığımı çok daha iyi anlıyorsunuzdur umarım… Hal böyle olunca da her gördüğümüz Dropkit’ten yetenek puanlarımızı bayıla bayıla mermi satın alıyoruz. Yapımcılar belki bir denge kurmak için böyle bir sisteme başvurmuşlardır ama kesinlikle rahatsız edici bir tasarım… Oyunun bence en sinir bozucu yanıysa; ne yapacağımızı sürekli göstermesi. Yani eğer bir objeye tekme atılacaksa üzerinde kocaman “Kick” yazıyor. Yani başka bir şekilde bu objeden kurtulamıyoruz. Veya leash kullanmamız gerekiyorsa yine kocaman yazılarla bölge gösteriliyor. Keşke daha rahat ve ucu açık obje kullanımı olsaymış, belki o zaman Bulletstorm çok ama çok daha kaliteli bir oyun olabilirmiş.
Flail Gun (Hayır, havai fişek!) Uzun zamandır bu tarzda bir oyun bekliyormuşum, bunu ben de Bulletstorm oynadıktan sonra anladım. Yani hem bilim kurgu havasında, hem de ziyadesiyle hızlı bir FPS, kısacası bu aralar en çok aradığım iki oluşum. Özellikle Quake III’den sonra fazlasıyla zor bulunan hızlı FPS arayanlar içinse biçilmiş kaftan. Hataları ve eksikleri pek tabii mevcut, öyle süt dökmüş kedi gibi bakmasın ayrıca söyleyin, ama güzel oyun. En azından alıp bir solukta bitireceğiniz bir yapım. Böyle atmosfere başka ne yapılabilir zaten…