Remastered oyunlar hakkında ne düşünürseniz düşünün, bu yola gireceğini öğrendiğinizde asla itiraz etmeyeceğiniz yapımlar var. Mesela, Quantic Dream’in Omikron’u ve Fahrenheit’ı benim için böyle. Hele hele Silent Hill veya Fallout 1 ve 2 yeniden yapılacak deseniz, elimdeki kısırı bırakır uzaklara doğru, neşe içinde koşmaya başlarım, o derece. Bir de duyduğunuzda “ne gerek vardı?” dedirtenler oluyor ki Alan Wake Remastered, maalesef benim için bu sınıfa giriyor. Yine de seneler önce bitirdiğim ve dergi olarak hakkını yediğimizi düşündüğüm bu oyunun Remastered versiyonunu bizzat incelemek istedim.
Alan Wake çıktığı zaman için oldukça riskli bir seçim sayılırdı aslına bakarsanız. Max Payne 1 ve 2 gibi muhteşem yapımların ardından herkes üçüncü oyunu beklerken Remedy çok başka bir yola gitmiş, daha az aksiyona ve daha derin anlatıma dayalı, döneminde çok da ana akım olmayan bir türe kaymıştı. Alan Wake yine de son derece başarılı oldu, oyun basınının geneli tarafından beğenildi ve son bir iki senede de gerek bundlelar, gerekse Epic Games gibi dijital dağıtıcılar tarafından hediye edilmesinin etkisiyle neredeyse her eve girdi. Haliyle, karşımızda gerçek bir sorun var. Remastered ne kadar yeni ve oyunu bitirmiş olanlar için ne ifade ediyor?
Yazar yazamazsa ne olur?
Oyundaki kahramanımız Alan Wake, tarz olarak Stephen King’in sidekick’i Richard Bachman’a benzer öyküleriyle üne kavuşmuş ama son birkaç yıldır Writer’s Block sebebiyle (geçtiğimiz aylarda Editörden yazımın konusuydu) bırakın romanı, Ramazan manisi bile yazamaz hale gelmiş, kendisini sorgulamaktan gözünün feri kaçmış bir yazar. Alan sadece yazamamakla kalmıyor, ona bu konuda yardımcı olmaya çalışan herkesi fena halde bezdirmiş durumda. Eşi Alice bakıyor adamın kendisini düzelteceği yok, iş iyice çığırından çıkılmaz halde, bunu “göl manzaralı hafta sonu kaçamağı” diye kafalayarak Bright Falls’a getiriyor. Washington’ın bu küçük kasabası Cauldron Lake’in kıyısına kurulmuş ve bizim Alan sanıyor ki iki kafa dinleyecek, rahatlayacak, güzel fotolar falan çekip mutlu mesut şehre geri dönecek. Oysa Alice artık Alan’ın kabuslarından, aksiliğinden yılmış halde ve buraya gelirken en büyük umudu psikolog Emil Hartman’ın ona yardımcı olabilmesini ummak. Bir şeyler ters gitmeye tam bu aşamada başlıyor. Alan yolculuk sırasında bir rüya görüyor ve bu rüyada, bitiremediği romanlarından birinde yarattığı baltalı bir katille dövüşmek zorunda kalıyor. Gaipten gelen bir ses Alan’a bu düşmanlarla savaşabilmesinin tek yolunun ışığı takip etmesi olduğunu ve elindeki fenerle düşmanın gardını düşürebileceğini anlatırken bizimki uyanıyor. Alan bu aşamada evin kahyasından anahtarı almak için bir restorana giriyor ama burada katakulli ile kendisine başka bir evin anahtarları veriliyor. Buyurun bakalım, hayırlı işler.
Tadında aksiyon, sağlam hikaye
Remedy’nin tüm oyunlarını düşünürsek, Alan Wake aralarında en fazla Quantum Break’e benziyor aksiyon dozu açısından. Ne Max Payne serisi kadar maceralı, ne Control kadar gösterişli. Hikaye daima ön planda, size yazarın ağzından birinci tekil şahısta anlatılıyor ve bolca da gerilim ögeleri mevcut. Oyunda silah haznemiz çok geniş sayılmaz. Bize öğretildiği şekilde, ışığı ve silahlarımızı kombin ederek düşmanlarımızı faka bastırmaya çalışıyoruz.
Oyun altı bölümlük ana hikayesinin yanında her biri ikişer saat kadar vaktinizi alacak olan The Signal ve The Writer gibi iki eklentiyle beraber geliyor. Tüm bunları düşündüğünüzde Alan Wake Remastered rahatça 15 saatinizi yiyecektir ve kendi adıma, eğer daha önce oynamadıysanız hikayenin çok hoşunuza gideceğini düşünüyorum. Oynayanlar için ise şunu belirtebilirim, yeni bir son veya görevler bulunmuyor, sadece birkaç easter egg, o kadar. Nasıl bitirdiyseniz öyle. Aklınıza hemen American Nightmare versiyonu gelecektir. Bu pakette bulunmadığı gibi ileride de ayrıca Remaster edilmesi beklenmiyor. Seveni çok yoktur ama haberiniz olsun
Ne kadar yenilenmiş?
Oyunu bitireli neredeyse on sene olacak ve açık konuşayım, ilk kez açtığımda grafiksel açıdan arada pek fark varmış gibi gelmedi. Farkları görebilmek ve takdir edebilmek için karşılaştırma videolarını izlemek zorunda kaldım. Peki elimizde neler var? Bir kere oyunda karakter modellemeleri ve mekanlar elden geçirilmiş, 4K çözünürlük desteği eklenmiş ve tüm ışıklandırma efektleri de günümüze uydurulmuş.
Tüm bunların grafik motoru değişmeden yapılmış olması dikkat çekici ama yine de grafiksel açıdan öyle devrimsel farklar beklemeyin derim. Mesela karakter animasyonların yetersizliği oyunun 2010’dan kaldığını fena halde göze sokuyor. Işıklar, renkler, yeniden yapılmış ara sahneler ve genel anlamıyla hareket etmeyen her şey ise yeterince güzel gözüküyor, bu açıdan bir sıkıntı görmedim.
Oyun da genel anlamda hikayesini hiç sıkmadan anlatabilen bir yapım. Eğer aksiyonu geri planda tutuyorsanız, hiç anlamadan kapılıp gidebilirsiniz. Eğer oyunu daha önce bitirdiyseniz, Remastered versiyonunu satın almanız savurganlık olacaktır. Remedy oyunu daha kapsamlı şekilde ele almak yerine basit güncellemeler ile bizlere ulaştırmış, belli ki hedef daha ziyade yeni oyuncular. Bunu düşünerek tercihinizi yapmanızı öneririm, yoksa oyun güzel.