Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Rage nasıl bir oyun? İşte bu incelemede bu sorunun cevabını arayacağız. Hele ki ardı arkası kesilmeyen FPS’lerin bir cumhuriyet kurduğu şu dönemde, Rage'ye ilgi gösterip göstermeyeceğimizin cevabı, büyük ehemmiyet taşıyor. Eski oyunlar bir başka yahu... Başlıyoruz... Buyurun...
Yıkıldı gitti dünya Başından sonuna kadar oyunu Fallout’a benzetmek mümkün ama bunu yapmayın. Fallout’un oynanışı ve derinliği bu oyunda yok. (Kötü anlamda söylemedim.) Burada Doom’un yapımcısı id Software, sağlam bir aksiyon sunuyor bize. Yani silahımızı alıyor, görevlere çıkıyor, birer mutant kıvamındaki insanların suratını patlatıyoruz.
Geçmişten gelen bir adamdan başkası değiliz. Gözümüzü derin dondurucuda açıyor, dışarı çıktığımızda dünyanın şaftının kaydığını görüyor ve dondurucuya geri dönmek istiyoruz. (En azından ben istedim.) Dünyanın yeni düzeni, steampunk esintileri de taşıyor, BioShock’un alternatif dünyasından kopup gelen görüntüleri de, teknolojinin artıklarla tekrar canlandırılmaya çalışılmasının imgelerini de... Bu dünyada artık kural yok. Herkes kafasına göre hareket ediyor fakat ufak yerleşim birimlerinde yine de medeniyetten izler bulunabiliyor. Bu bölgelerin dışında kalan çoğu yer de “bandit”lerin, yani yağmacıların kontrolünde.
Mekik dokumak adını verdiğimiz... Yine bir oyundan uzak kalmanın verdiği yanlış izlenimle, oyuna ilk adım attığım an sandım ki başlayacağız tabancamızla ateş etmeye, ortalara bir yerlere gelince tetikçi tüfeğine geçeceğiz, bitirirken de roketatarla devasa bir yaratığı patlatacağız. Bu denli düz bir oyun bekliyordum ki Rage, “Oğlum aptal mısın sen?” sorusuyla beni kendime getirdi. Meğerse durum çok farklıymış...
Rage’de görevler var arkadaşlar; çünkü yerleşim birimleri de var. (Tam tersini düşünün.) Bir yerleşim birimine girmek, birçok görev almak demek. Örneğin ilk baştaki ufak benzinci kılıklı yerden çıktıktan sonra, Wellspring’e geliyoruz. Buranın belediye başkanı var, şerifi var, yarış organizatörü var, kuryesi var, iş panosu var... Bunların hepsi size görev vermek isteyen tez canlı yapımlar. Belediye başkanı size ana görevinizi verirken, diğerleri hep yan görevlere yönlendiriyor örnek vermek gerekirse.
Görevlerin ne işe yaradığı konusuysa bu oyunun yegane olmasa da en önemli problemi. Şimdi nedir, göreve çıkarız, eşyalar toplarız, vururuz, kırarız ve ne olur? Söyleyin, çekinmeyin. “Level Up!” Yani seviye atlarız. Burada ne biz, ne de silahlarımız seviye atladığı için göreve çıkıp cebimizi parayla doldurduğumuzla kalıyoruz. Yani oyun acayip bir RPG havası sunuyor ve görevlerden döndüğümüzde hissettiğimiz eksikliğin tek nedeni de bu. Oyunun çizgisel olmasındansa görevlere çıkmayı elbette ki tercih ederim. Burada da zaten zar zor bulunan cephane ve ekipmanı toparlamak için yan görevleri kullanmak hoş bir düşünce olarak yer etmiş. Ne kadar çok görev tamamlarsanız, o kadar iyi silahlara, o kadar fazla cephaneye kavuşuyorsunuz. Az görev veya şehirlere uğrayıp silah satıcılarını es geçmek ise çıktığınız görevde Silent Hill veya Resident Evil atmosferi yaşamanıza neden olabiliyor. (Bir göreve o kadar az cephane ve o kadar az silahla çıktım ki bölümün sonunu zor getirdim.)
Benim cici arabam Oyunumuzun %60’lık kısmında birilerini vuruyorsak, geriye kalanında da araç kullanıyoruzdur. Araç kullanımının oyunda bu denli büyük bir yerinin olacağını düşünmemiştim açıkçası. Görevlere gitmek, kasabalar arasında ulaşım sağlamak için kullandığımız aracımızı aynı zamanda birçok farklı yarışta da kullanabiliyoruz.
Görevlere giderken, çeşitli yağmacılar tarafından saldırıya uğrayabiliyoruz. Onları yenmek, “barmaid” Sarah’tan para almak demek. (Bölgeyi temizlerseniz ve para alamayacağınızı anlarsanız, boşu boşuna araçlarla dalaşmayın; basın gaza, uzaklaşın.) Rakip araçları yenmenin yolu da aracımıza taktığımız silahlardan, zırhlı parçalardan geçiyor.
Yarış olayıysa başlı başına bir dünya. İlk önce hafif zırhlı aracımız Buggy’mizle bir dizi yarışa katılıyoruz, ardından farklı araç tipleri için farklı yarışlar açılıyor ve şansımızı onlarda deniyoruz.
Farklı yarış tiplerimiz mevcut. Roketlerin serbest olduğu yarışlar, checkpoint’lerin peşinde koştuğumuz yarışlar, zamana karşı mücadele ettiğimiz, yalnız yarışlar... Her yarışın dönüşünde elimize, başarımıza göre sertifikalar iliştiriyorlar ve bunlarla da aracımızı modifiye ediyoruz. Roketler ve makineli tüfek eklentilerinin yanında, aracımızı bir tanka çevirebilecek türlü türlü eklentiyi hep sertifikalarla alıyoruz.
Yerinde dur! Yapay zekanın çok iyi olmasa da farklı bir şeyler denediği bir oyundan bahsediyoruz burada. Siperde bekleyen düşmanlar yine son derece saçma hareketler (Kafayı 12 kez çıkarıp hiçbir şey yapmamak, durduğu yerde ölümü beklemek, asla siper değiştirmemek ve benzeri.) yapıyor fakat yakın dövüşü seven düşmanların saldırı şekilleri gayet iyi. Bunlar gerçekten beklenmedik hareketler yapıyor ve özellikle tabancayla sürekli karavana atmanıza neden oluyorlar. Atlıyorlar, zıplıyorlar, duvarda koşuyorlar ve tüm şarjörü boşaltsanız bile hedefinizden kaçabiliyorlar.
Menzilli silahlara sahip düşmanlarımızın kafası daha az çalışıyor lakin silahları güçlü olduğu için de büyük tehlike arz ediyorlar. Boss karşılaşmalarında eğer elinizde birkaç tane sağlam silah yoksa ölmemek için çok uğraş vermeniz gerekiyor; boss’lar bu oyunda hiç de hafife alınacak türde değil.
Birilerini öldürüp dümdüz ilerlediğimiz bir oyun olmaması adına, id Software çevreye birçok eşya da serpiştirmiş. Bunların neredeyse hepsini paraya dönüştürmek mümkün ama bunu yapmak istemeyeceksiniz zira bulduğunuz şemalar sayesinde mühendislik yeteneğinizi konuşturacak ve anlamsız eşyalardan birçok alet yapacaksınız. Patlayıcı yüklü uzaktan kumandalı araçlar, kilitleri açan mekanizmalar, antiseptikli sargılar... Hatta kendi kurşunlarınızı, patlayıcılarınızı da kendiniz yaratabilecek düzeye geliyorsunuz. Bunlar çok derin işlemler değil, sadece çevrenize bakıp her şeyi toplamak size bir şeyler yapacak ekipman sağlıyor. Bir aleti üretmek de tek tuşa basmaktan ötesi değil. Demek istediğim, bu oyun hızlı ve kolay hakim olunan bir oyun. Detaylar sizi kesinlikle boğmuyor.
Boşluk FPS’lerdeki görselliği bence bir adım ileriye taşıyor Rage. Ne var ki oyunda bir “kaplama" problemi var. Sanırım oyun hızla yüklensin ve işlemciye çok yüklenilmesin diye böyle bir çözüme gidilmiş fakat oyunda hızla döndüğünüzde, kaplamaların gözünüzün önünde kaplandığını görmek durumunda kalıyorsunuz. Ekran kartınızın teknolojisine göre bu olayın seyri kısalıyor ama bu olay hep var. Tabii ki konsol kullanıcılarının bu durumla karşılaşmadığını hatırlatayım. (Ama onlar da PC’deki kadar iyi grafikler göremeyecek maalesef.)
Diyeceğim o ki ben bu oyunu beğendim. Bir eksiklik var fakat kesinlikle oynanmayacak, uzak durulacak bir oyun değil. Şu sıra fazla FPS’ye maruz kaldıysanız tercih etmeyebilirsiniz ama bir gün mutlaka oynamak isteyeceksiniz. Bunu da belirteyim.