Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Remember Me iki farklı dünyanın sentezi aslında. Yok, hayır, konu olarak değil, yapımcı ve dağıtımcı olarak. 2084 yılının Fransa’sında geçiyor oyun, oldukça teknolojik, bir o kadar fantastik, fakat bir o kadar da bilindik. DONTNOD’un Avrupai havası buram buram hissediliyor oyunda. Fransa öyle bir yer ki robotların bile sınıf sahibi olduğu, herkesin oldukça şık takıldığı ve oyunu bırakıp sokaklarında gezmek isteyeceğiniz kadar güzel. “Bilindik” dedim ya, 2013 yılının günümüz Fransa’sında görebileceğimiz çoğu şey temel alınarak hazırlanmış; Bastille, Arc de Triomphe, Eyfel Kulesi ve Sacre Coeur bildiğimiz gibi ama daha siber-punk bir kültürde hala ayakta. Şehrin göründüğü her sahnede daha fazla gezmek, daha fazla yer görmek istiyorsunuz, tek bir çizik bile atmış olsalar oyunun bütün görsel ekibi inanılmaz güzel bir iş çıkarmış. İşin garibi arayüz de bir o kadar Uzak Doğulu, minimal, basit. Böyle başlıyor oyunla ilgili ilk izlenimlerim. Gözlerim boyanıyor, evet. Tam istediğim gibi.
Nilin’le tanışıyorum sonra, enteresan bir kişilik. Tahmin edeceğiniz üzere oyunun başkarakteri ve hafıza avcısı olarak karşımıza çıkıyor. Hafıza avcısı ama kendi anılarının yerinde de yeller esiyor. Eskiden iyi bir dövüşçü olan karakterimizin hatırlaması gereken öyle fazla şeyi var ki... Nilin’in ensesinde piksel yoksunu bir işaret var, buradan hafıza transferi yapılıyor. Bunu oyunda kıpırdayan herkeste göreceksiniz. Çünkü herkes herkesin hafızasıyla bolca haşır neşir. Bilgilerin alınıp satıldığı, takas edildiği bir dönemde Nilin’in bilgisinden faydalanmak isteyenler bir güzel onun hafızasını siliyorlar ve hapishaneden kaçmasıyla da Nilin’in kendi anılarının peşine düşmesi bir oluyor.
Üçüncü şahıs bakış açısından aksiyon türünde oyunumuz. Nilin ise öyle bildiğimiz başroller gibi değil. Uzak mesafe saldırısı olmadığı gibi, silahı da yok ve bütün dövüşler yakın dövüş olarak uygulanıyor. Bunun için de keyifli bir sistem oluşturulmuş. “Combo Lab” denilen dövüş sistemi, Nilin’in unuttuğu dövüş taktiklerini tek tek açıyor. Belli kombolar var, dövüş oyunlarında Kare, Üçgen, Üçgen, Kare yaptığınızda oluşturduğumuz sistemi Remember Me’de de görüyoruz. Nilin, “errorist”lere karşı verdiği mücadelesinde “Pressen” denilen dövüş hareketlerini hatırlıyor ve saldırı, iyileştirme, cooldown ve zincirleme olarak dört farklı özelliği bulunuyor. İlk kombo üç tuşa atanıyor ve Pressen açtıkça ister bunu üç farklı dövüş tuşuna atayın, ister bir dövüş, bir iyileştirme ve bir de dövüş atayarak rakip karşısında daha dayanıklı durun.
İlk birkaç bölümde Kare, Kare, Kare dövüş tuşlarını kullanarak Gollum gibi düşmanı yere serebilirken, bir sonraki bölümde karşılarında hiçbir şekilde ayakta duramadığımı fark ettim ve bir dövüş Pressen’ini çıkarıp yerine turuncu bir iyileştirme tuşu koydum. Bundan bir sonraki kombo beş farklı tuşla gerçekleşiyordu mesela. İki dövüş, bir iyileştirme, bir cooldown ve bir dövüş tuşuna arka araya basarsam elimden kimse kurtulamazdı ama kombomu bu çirkin yaratıklar bozmadan arka arkaya Kare, Üçgen, Kare, Üçgen, Kare uygulamak öyle pek de kolay değil. Bu kombolar dışında bir de hedefe nişan alıp uyguladığımız dayanıksız binaları yıkma, uzaktan hedefi vurma gibi özellikleri de PS3’ün R1 e L1 tuşlarıyla uyguladım. (Evet, PS3’te oynadım oyunu.) Bir de “ultimate” güçleri var Nilin’in. Yeterince “focus” gücü topladığımız sürece bunları da uygulamanız mümkün; daha fazla kombo gücü ve yavaşlatma gibi özellikler katıyor. Böyle bahsedince dövüş sistemi kulağa hoş geliyor, değil mi? Uygulaması zevkli, çünkü kombo zincirini tamamen kendi dövüş tarzımıza göre düzenliyoruz. Bunların dövüş sahnesinde uygulanmış haline baktığımızda, Batman: Arkham Asylum’un dövüş sistemiyle neredeyse aynı. “Stealth” olarak bir görünüp bir çıkan errorist’ler, onları görmek için açıp kapadığımız ışıklarla geçip giden dövüş sahneleri var. Fikir güzel ama uygulama kısmında yenilikçi pek de bir şey görememek hayal kırıklığıydı açıkçası. Öldürdükçe Nilin’in diğerlerinden emdiği hafıza sahneleriyse oldukça saçma görünüyor. Dedim ya “piksel yoksunu” diye, o kadar artistik ve kaliteli arka planın önünde resmen oyunu bug’lı gibi gösteren bir sahne bu. Nilin’in canı azaldığında da ekranın kalitesinin bozulması, oyunu normal antenden çekmeyen kanal gibi gösteriyor. Ne kadar gerekliydi bilmiyorum, ben sevmedim.
Oyunun eşsiz özelliği ise “Remixing” sahneleri olarak göze çarpıyor. Dövüş sahneleri ve kombolar bir yerden sonra can sıkmaya başlayınca remixing’le tanıştım. Nilin’in başkalarının hafızalarını çalma, değiştirme ve hack’leme gibi özellikleri bulunduğundan bahsetmiştim. Birisinin hafızasına girip bunu ileri - geri sararak olayları değiştirebiliyor. Gerçekleşmiş anıyı görerek, hikâyeyi değiştirmek için zamanı istediğimiz hızda ve anıya müdahale de ederek, kurguya sahipmişiz gibi değiştirebilme izlenimi veren bu özellik bir yerden sonra oyunu oynamam için tek merakım oldu. Dört kez “remixing memories” sahnesi az ve bu da aslında oyunun başında belirttiğim o endişeyle yüzleştirdi beni. Konu inanılmaz ama ne kadar özenle işlenmiş? Maalesef o derinliği alamadım oyundan. Bir şeyler yarım kalmış gibi, konu donuk, duygudan da yoksun. Devam etmek istemediğim dakikalar oldu, itiraf ediyorum. Geri kalan detaylara bakalım biraz da.
Remember Me’nin eşsiz bir oyun olmadığını zaten biliyoruz, konu işlenişi de sınıfta kaldığına göre diğer artılardan ve eksilerden bahsedeyim biraz. Nilin’in gitmesi gereken yeri haritada minik ve sarı bir işaret sürekli gösteriyor mesela, yani serbestçe kendiniz arayıp tarayıp bulamıyorsunuz. O güzelim detaylı Neo-Paris’in keşfedilmek için hiçbir güzelliği kalmıyor. Nilin tırmanabiliyor, koşuyor ama bir Ezio değil. Öyle çatıya, kapıya tırmanma mekaniklerinden artistik bir detay beklemeyin, örümcek gibi tırmanıyor. Kontroller oldukça basit olmasına rağmen, oyunun kamera açıları midenizi bulandıracak derecede can sıkıyor. Alışmaya çalıştım, nafile...
Nilin değişik bir oyun karakteri, evet, hakkını vermeliyim. Oyunun tasarımı ve görselliği o kadar başarılı ki Fransa’nın her ünlü binasını gördüğümde ekran görüntüsü alıp duvar kâğıdı yapacak kadar çok sevdim. Kombo sistemi eğlenceli, tercihlerin tamamen bana bırakılması da oynanabilirliği bir nebze uzatıyor. Yine de dövüş mekaniklerinden, animasyonlara kadar birçok oyundan alıntılar olması Remember Me’yi çok da farklı bir yere taşımıyor. Zaten yeni nesil konsollar öncesi Capcom’un elimizdeki konsollar için çok da efsanevi bir şeye girişmesini beklemek saçma olurdu. Deneysel bir oyun var yani karşımızda, deneyin öyleyse, belki de seversiniz.