Adada hayatta kalmayı ve salgından etkilenmemeyi başaran insanlar, kendilerine güvenli bir bölge oluşturmuşlar ve burada gergin ama işbirlikçi bir ortam mevcut. (Bu bölgeye giderken “Paradise” tabelası görmek çok manidar.) Ortamdaki her karakterin bir adı ve farklı etkileşim seçenekleri bulunuyor. Kimisi bizimle alışveriş ve takas yaparken, kimisi bize ucunda ödüllerin olduğu görevler veriyor ve biz de bu etkileşimler sayesinde kendimizi geliştirip duruyoruz. Misal, adını hatırlayamadığım amcanın biri, kampın merkezinin güvenli olmadığını ve etrafa tel örgü çekilmesi gerektiğini belirtiyor, biz de hemen işe koyulup etrafı tel örgüyle kapatıyor, sonrasında Call of Duty’nin zombi moduna benzer şekilde ama daha küçük çapta bir zombi dalgasına karşı koyuyoruz. Devamında teyzenin biri, elektrikli tel örgünün daha akıllıca ve etkili bir yöntem olacağını belirtip bize sipariş veriyor, “Git, bunları al, gel.” diyor, biz de yeni kahraman olarak “Hemen!” deyip kamptan ayrılıyor, zombilerin istila ettiği adada yol almaya başlıyoruz.
Alınan görevler sayesinde kamptan ayrılmak, bir anlamda adayı keşfetmek için bahane oluyor. Zombilerle dolu, serbestçe dolaşılabilen, alternatif yolların yer aldığı ve kaybolmanın kolay olduğu bu adayı yürüye yürüye gezmek mümkün mü peki? Tabii ki hayır... Hemen haritada beliren direksiyon ikonlarına gidip boştaki cipleri alarak gaza basabiliyoruz. (Bot da var!) Tropik bir adada cip kullanmak, bir anda Far Cry oynuyormuş hissine kapılmama neden oldu. Üstelik yine Far Cry’da olduğu gibi, cipten inip sağı solu kurcalamak ve bir şeyler toplamak mümkün ki bu noktada oyunun aslında fazlasıyla sıkıcı olabilecek bir yönü ortaya çıkıyor. Şöyle ki Dead Island: Riptide’ın adası, bir tatil beldesi olması vesilesiyle bol bol turist ağırlamış ama bu turistler telef olunca ortada sadece cesetler ve bol miktarda çanta, bavul kalmış. Biz de bunları kurcalaya kurcalaya para ve birtakım eşyalar topluyoruz. Para, sahip olduğumuz silahları tamir etmemize (Repair) ve geliştirmemize (Upgrade) yarıyor. “Birtakım” diye nitelendirdiğim ıvır zıvırsa yeni silahlar yaratmamıza (Create) vesile oluyor. Bu üç işlemi, kamp merkezindeki ve aslında birçok yerdeki tezgâhlarda yapıyoruz. Silahları neden tamir ediyoruz? Çünkü her silah kullandıkça yıpranıyor, parçalanıyor ve en sonunda kullanılamaz hale geliyor. Silahların durumunu iyi takip etmezseniz, bir anda kendinizi zombi ordusunun ortasında ve tek bir silahınız bile olmadan bulabilirsiniz. Geliştirme olayı da DPS ve Force değerlerinin yanı sıra dayanıklılığı (Durability) arttırıyor ki silahsız kalma ihtimalimiz azalsın.
Repair ve Upgrade kolay, onda bir şey yok ama Create olayı çok daha detaylı bir konu, bu yüzden ayrı paragrafa geçtim fark edeceğiniz üzere. Şimdi... Sıfırdan hazırlanabilecek birçok silah var ama bunların ne olduğunu ve nasıl yapılacağını ezbere bilecek halimiz yok ya. Örneğin, kamptaki insancıklardan birinden görev aldık, görevi başarıyla yerine getirdik, sonra o kişinin yanında bittik ve o da ne? Bize hediye olarak bir “Blueprint” verdi. Nedir bu peki? Şablon. Ne şablonu? Tabii ki silah! Şimdi bu şablonu açıp silahı geliştirmek için gerekli malzemelerin listesine bakabiliriz. Sırada ne var? Bu malzemeleri toplamak ama bu noktada işte o sıkıcı yön ortaya çıkıyor. (İkinci söyleyişim, ancak açıklıyorum.) Sıkıcı olan detay, tarife göre parça arama mantığının olmaması. Yani aslında her yeri, her köşeyi, her bucağı, her binayı, her karavanı, her bir çantayı tek tek aramak zorundayız ki her türlü eşyayı bulabilelim, cebe atabilelim ve böylece tarifteki malzeme listesini şans eseri tamamlayalım. Böyle bir yapıda her tarafı araştırmak, loot’un dibine vurmak gerçekten sıkıcı bir hal alabiliyor. Ha, bunu sevenler vardır, olabilir ama emin olun ki bir noktadan sonra bu süreç kabak tadı vermeye başlıyor ve kendinizi sürekli olarak “F” tuşuna basar halde buluyorsunuz. (Tuşu doğru hatırlıyorumdur umarım çünkü bir noktadan sonra mala bağladım cidden.) Öte yandan oyundaki birçok görevin “git, topla, gel” şeklinde olması da sıkıcılığı arttırıyor ve sonuçta “tekrar eden görevler” maddesini eksi hanesine yazdırıyor oyun.
Her şey silah mı? Bizde bir numara yok mu?
Dead Island: Riptide, ilk bakışta birinci şahıs görüş açısından oynanan bir aksiyon oyunu, hatta FPS gibi gözükse de tam bir karakter geliştirme editörü aslında. Karakterimizi geliştirebileceğimiz o kadar çok kategori, madde ve aşama var ki uzun süre tecrübe puanı biriktirdikten sonra dakikalarca karakter geliştirme ekranında kalabilmek mümkün. “Skills” sekmesinden ulaşabileceğiniz karakter ekranı, üç farklı başlığa bölünmüş durumda: Fury, Combat, Survival. Fury, karakterin “öfke” modunda kullanabileceği yetenekleri kapsıyor. (Örneğin, Fury yetenek ağacının ilk öğesi bir karakterde Touch of Power oluyor ve bu da daha hızlı ve ölümcül saldırılar yapabilmemizi sağlıyor.) Combat, adından anlaşılacağı üzere saldırı konularını kapsıyor ve Survival da hayatta kalma konusuna yönelik yetenekleri içeriyor. Açılan her yetenek sırası, bir alttaki sıraya ulaşılmasını sağlıyor. Ayrıca bazı yetenekler tek bir aşamadan oluşurken, bazı yetenekler ikinci ve üçüncü aşamalara çıkarılabiliyor. Örneğin, Fury altındaki Lightning Moves yeteneğini açarken ilk aşamada hareket hızınız %33, ikinci aşamada %66 ve üçüncü aşamada %99 oranında artıyor. Bu arada Fury yeteneklerinin, öfke barını tamamen doldurulup “Z” tuşuna basıldıktan sonra aktif hale geldiğini not düşeyim. Bir not daha: Dead Island: Riptide’a başlarken ilk oyunun kayıt dosyasını kullanarak mevcut karakterinizi yeni oyuna aktarabilirsiniz. Benim gibi direkt olarak ikinci oyundan başlarsanız da karakteriniz 15. seviyeden başlıyor ve yeteneklere dağıtılabilir 14 yetenek puanıyla atılıyor maceraya. Bu puanları Combat, Survival ve Balanced seçeneklerinden otomatik olarak ya da tamamen
kendi isteğinize göre dağıtabilirsiniz.
Matematiğine güvenen gelsin!
Oyunun yetenek sistemi, tecrübe puanları üzerinden işliyor. Tecrübe puanı kazanma süreciyse bir hayli göz boyuyor aslında. Şöyle ki düşmanları her vuruşumuzda ve öldürüşümüzde ekranda bir sürü rakam beliriyor, eğer bir kargaşanın içerisine dâhil olmuşsak ve paldır küldür saldırılarda bulunuyorsak bu rakamlar ekranı adeta ders tahtasına çeviriyor. Her yerde puanlar, tecrübe kazanımları ve benzeri değerler derken insan kendini “Oha, ne biçim oynuyorum be!” şeklinde havalara girerken bulabiliyor. (Borderlands oynarken de aynı hisse kapılmıştım; yaptığım her hamle ve vuruş sonrası ekranda o kadar çok rakam beliriyordu ki kendi kendimi gaza getiriyordum oyun boyunca.) Bu kadar rakamı takip etmek tabii ki zor ve siz sadece ara ara Skills ekranına bakıp anlayabiliyorsunuz kazanımları. Öte yandan yan karakterlerden alınan görevleri yerine getirmek de tecrübe puanı olarak geri dönüş sağlıyor ki görev kazanımları oldukça yüklü olduğundan direkt olarak bir yeteneği geliştirme hakkı sağlayabiliyor. Bu arada adayı turlarken yardımımıza muhtaç başka insanlara da denk geliyoruz ve bu insanlara yapılacak ufacık yardımlar da tecrübe puanı olarak bize geri dönüyor.
Gelelim oyunun aksiyon tarafına. Dead Island: Riptide’da ilk silahımız levye, sonrasıysa tabanca, makineli tüfek, pompalı diye gidiyor. Silah kullanımındaki kilit nokta, nişan alma sistemi aslında. Elinizde levye bile olsa yakın mesafedeki düşmanlara saldırırken, onların istediğiniz yerine nişan alabilirsiniz. Burada yapacağınız seçim, düşmanı etkisiz hale getirme sürecini hızlandırabiliyor. Örneğin, zayıf noktası kafası olan zombi ırkını bu noktaya yönelip kolayca ortadan kaldırabilirsiniz. Hele ki elinize bir beyzbol sopası geçtiyse önce rastgele bir vuruşla zombiyi yere düşürün, sonra da kazasını bir güzel ezin! (Ölümün kıyısından dönülen anlarda bunu yapmak öyle tatmin edici bir şey ki!) Ha, silahlar konusunda uzman bir karakter geliştirdiniz ama kurşununuz mu az? O zaman sıkın bir tane topuğuna, sürünsün adi herif! Tüm bu saldırı aksiyonları, ayrıca hızlı koşmak ve zıplamak aynı enerji barından yiyor. Koşu ve zıplama kısmı sizi yormasa da aksiyon kısmı bir hayli yoracaktır. Karşıdan zombiler geliyor diye mouse’un tuşuna ha bire basarsanız, kısa süre sonra hareketsiz kalıp zombilere yem olursunuz. Bu arada mouse’un sol tuşunun saldırı, sağ tuşununsa bir şey fırlatmak için hedef alma görevi gördüğünü belirteyim. (Konsol kontrollerini hiç bilmiyor, keşfi size bırakıyorum.)
Otopsi
Başlık biraz iğrenç, evet... Aslında oyunun teknik özelliklerine değinmek için attım bu başlığı ama bir anda aklıma oyundaki iğrenç sahneler geldi. Zombileri paramparça edebilme özgürlüğümüz, zaman zaman mide bulandırıcı sahneler ortaya çıkmasına vesile oluyor. Hele ki saniyeler önce bahsettiğim kafa ezme aksiyonu ve sonrasında karşılaşılan manzara... Neyse, ben asıl konuya geçeyim. Dead Island: Riptide’ın görsel açıdan ortalamanın üzerinde ama çok da parlak olmayan bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Özellikle karakter animasyonları tam anlamıyla vasat, karakterlerin merdivenlerle etkileşimi de bir hayli komik. Ha, ortada AAA kalitede bir oyun iddiası yok belki (Var mı yoksa?) ama bu tip detayların da artık aşılabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hadi rahatsız edici animasyonları, grafik kalitesi bir nebze kurtarıyor ama ya o seslendirmelere ne demeli? Böylesine amatör ve ruhsuz bir seslendirmeye uzun süredir tanık olmadım herhalde. (Aslında vardı yine bu çapta bir şey de hatırlayamadım şimdi.) Adada turlarken zombilerin uğultularını duymak, bir anda onlarla karşılaşmak kimi zaman korkutucu ve bu açıdan atmosfer başarılı sayılabilir ama kampa dönüp o diyalogları duyunca insan insanlığından utanıyor, keşke herkes zombi olsa deyiveriyor içinden. (Yok yok, olmasın tabii ki.)
Macerayı bu noktada bitirmem gerekirse oyunun güzel bir ada atmosferine ve görselliğine sahip olduğunu söyleyebilirim. Panalai’de özgürce dolaşmak ve ciple zombi ezmek bir hayli eğlenceli ama oyunun kısa süre sonra kendini tekrar etmeye başlaması ve yan görev odaklı ilerlemesi, yani ortada dikkate değer bir senaryo olmaması üzücü. Yine de zombilere paldır küldür dalmak isteyen ve ekranda daha önce görmediği kadar kan görmek isteyen -ben dâhil- herkes için ideal bir yapım.
Oyunu indirmek için;
Dead Island Riptide Reloaded Full Tek Link indir