Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Vahşi Batı’nın bir cennet olduğu söylerler. Doğrudur, burası bir cennettir ama sadece hastalıklar ve kanunsuzlar için. Hastalıklar da, kanunsuzlar da burada birbirine benzer. Her ikisi de temiz olanı kirletir, geçmişe özlem duydurur ve insanları acımasızca öldürür. Buralarda birinin olduğu yerde diğeri de hep olur. Bu çorak topraklarda olmalarının tek sebebiyse kızıl adamın altınlarıdır. Vahşi Batı’ya, adaletin sadece silahşorlar tarafından yerine getirildiği bu topraklara hoş geldiniz!
Çizgi roman sayfalarından, ekranlarımıza taşınan bir sinematik ile Call of Juarez: Gunslinger’a “merhaba” diyoruz. The Cartel faciasından sonra kaldığı yerden devam edebilmek adına Vahşi Batı’ya geri dönüyor seri. Sinematikle birlikte iyiden iyiye duymaya başladığımız çorak topraklara özgü müzik, 20. Yüzyıl’ın hemen başlarına götürüyor bizleri. Sinematiğin devamında çizgi roman kareleri, yerini cel-shaded grafiklerle yeniden yaratılan Vahşi Batı’ya bırakıyor. Kızgın güneş kızıl adamın topraklarını çatlatırken, rüzgârların çalıları yuvarladığına şahit olduğumuz ilk anlar atmosferin ne kadar başarılı olduğunu hissettiriyor. Bütün bu olanın bitenin arasında karakterimizle tanışıyoruz: Silas Greaves.
Karakterimiz yolculuğunun ilk başlarında intikam ateşiyle yanan, genç bir silahşormuş. İntikamı tattığı zaman da adaletin ve özgürlüğün, silahının namlusunda olduğunu fark etmiş. Bunun üzerine Vahşi Batı’nın masum insanlarının da intikamını almaya ve bu topraklara adalet getirmeye karar vermiş. Tabii ki her şeyin bir bedeli olması gerektiğinden kelle avcılığına soyunmuş. Batı’nın efsanelerinden birçoğuyla tanışmış, birçoğunu da mezara o göndermiş. Neler yaşadığını, hakkındakilerin ne kadarının doğru olduğunu girdiği küçük bir bardaki az sayıda dinleyiciye anlatmaya başlıyor. Silas’ın anlatımı eşliğinde geçen oyunda oynayış tarzınıza göre Silas’ın hikâyeye eklemeler yaptığını duyabiliyorsunuz. Silas bunun dışında anlatımında, romanda yazanlar ile gerçek arasındaki farklara değiniyor ve ayrıca kimi zaman da aynı hikâyeyi farklı şekillerde anlatarak bir sonuca bağlıyor. Anlattığı hikâyeler boyunca Silas’ın üç farklı tipte ateşli silah ve madenlerin efendisi dinamiti kullandığı görüyoruz. Ateşli silahlardan ilki Silas’ın ve zamanın bütün kovboylarının favorisi olan altıpatlar. Vahşi Batı’nın simgesi haline gelen bu silahı karakterimiz iki farklı şekilde kullanıyor; uzak mesafelere ateş ederken daha rahat nişan alabilmek adına tek altıpatlar kullanırken, atış gücüne ihtiyaç duyduğu anlarda iki elinde de birer altıpatlar kullanabiliyor. Diğer silahı olan pompalı tüfeği kısa mesafeli çatışmalarda, özellikle de kapalı alanlarda tercih eden Silas’ın bir de uzak mesafeler için tüfeği bulunuyor. Bu üç silahı en verimli şekilde kullanabilmek için her yeni seviyede kazandığınız puanları yetenek ağaçlarına yatırabiliyorsunuz. Yetenek ağacında Gunslinger, Ranger ve Trapper olmak üzere üç dal buluyor. Bu dallardan ilki olan Gunslinger, iki elimize de birer altıpatlar alabilmemizi ve onları en iyi şekilde kullanabilmemizi sağlıyor. Ranger, uzak mesafelerde daha isabetli atışlar yapabilmemize ve tüfeğimizi daha etkili kullanmamıza yardımcı oluyor. Trapper ise daha çok pompalı tüfeklere ağırlık vererek kısa mesafeli çatışmalarda önünüze çıkacak herkesi yere seriyor; hatta Trapper’a yatırım yaparsanız iki elinize de birer küçük pompalı tüfek alabiliyorsunuz.
Silahlardan, oyun içinde bulacağımız gizemlere geçersek bunlar Nuggets of Truth olarak adlandırılmış. Nuggets of Truth’ları toplayarak tecrübe puanı kazanabildiğimiz gibi, bunları okuyarak hafızası pek de iyi olmayan Silas’ın anlattıklarının ne kadarının doğru olduğunu öğrenebiliyoruz. Silas’ın çatışmalar sırasında kullanabildiği iki farklı özelliği bulunuyor. Bunlardan ilki olan Concentration, Max Payne’deki Bullet Time gibi işleyerek zamanı yavaşlatmanızı sağlıyor. Bu özellik düşmanlarınızı hakladıkça yeniden kullanılabiliyor oluyor. Diğer özellik olan Sense of Death de Concentration gibi zamanı yavaşlatmaya yarıyor ama sadece Silas’ın bir kurşunluk canı kaldığı zaman devreye giriyor. Sense of Death devreye girdiğinde yapmamız gereken, ağır çekimde bize ateşlenen mermiden sağa ya da sola çekilerek sıyrılmak, yoksa Silas’ın hikâyesi kendisinin hatırlamadığı bir şekilde son buluyor.
Bölüm bazlı bir oynanışa sahip olan oyunda her bölüm sonunda genellikle yaşayan bir efsaneyle karşılıyor, bazılarını teke tek düellolar sonunda onurlu bir şekilde uğurluyoruz. Bu düellolar sırasında dikkat etmemiz gereken üç önemli dinamik bulunuyor. Bunlardan ilki, ekranda beliren imleci düellodaki rakibinize odaklanmak ki rakibinize ne kadar çok odaklanırsanız, o kadar isabetli bir atış yaparsınız.İkinci odaklanmamız gereken dinamik, karakterimizin elinin silahına yakın olması ki -tahmin edeceğiniz üzere- karakterimizin eli silahına ne kadar yakın olursa o kadar çabuk silaha davranıyoruz. Son dinamikse rakibinize ne zaman ateş edeceğiniz. Unutmayın, Vahşi Batı’da silahına ilk davranan her zaman için korkak damgası yer. Efsanelerin geri kalanını ancak uzun süren çatışmalar sonucunda öldürebiliyoruz. “Uzun süren çatışmalar” diyorum demesine ama bu durumu gerçekten açıklayabilecek tek şey “boss dövüşleri” olacaktır. Altıpatların tek bir mermisiyle tahtalıköye gönderdiğiniz onca insandan sonra kafasına 10 el tüfekle ateş ettiğiniz bir karakterin hala size piposuyla yaktığı dinamiti atabiliyor olması Vahşi Batı atmosferine yakışmamış. Bunun dışında oyunda atmosfere yakışmayan başka Hollywood etkileri de görmek mümkün. Öyle ki her adım başı içi patlayıcı dolu varillere ve havada uçuşan dinamitlere rastlıyorsunuz. Bu varillere ve hatta yeterince hızlıysak havadaki dinamitlere ateş ederek düşmanlarımızı havaya uçurabiliyorsunuz.
Call of Juarez: Gunslinger’da birbirinden farklı üç oyun modu bulunuyor ve bunlar Story, Arcade ve Duel olmak üzere üçe ayrılıyor. Silas Greaves’in hikâyesini bizlerle paylaştığı kısım Story olarak geçiyor. Arcade, Story modunda oynadığımız bölümleri olabildiğince çok silahlı adamla dolduruyor. Bu moddaki amacımız, düşmanlarımızı en hızlı ve etkili şekilde ortadan kaldırıp bölümleri -aynen mobil oyunlarda olduğu gibi- üç yıldızla tamamlamak. En azından Story’de daha az patlayan varil ve uçan dinamit görseydik, Arcade’in bir eğlencesi olabilirdi. Son olarak Duel’a geçersek görecekleriniz, beni olduğu gibi sizleri de üzebilir. Duel’da da daha önce Story’de yendiğimiz ve yapay zekâ tarafından yönetilen efsaneleri karşımızda buluyoruz. Puan tablosu bulunan bu mod, kaç puan alarak kaç yapay zekâ hakladığınızın size gösterilmesiyle sonlanıyor. En azından bu modda kanlı canlı, gerçek oyuncularla düello yapabilseydik ve kendi efsanelerimizi yaratabilseydik daha uzun ömürlü bir mod olurdu. Yine de Story’deki düellolara doyamayan oyuncuları bir süre daha idare edecektir.
Call of Juarez: Gunslinger incelememin sonuna gelirken oyunu oynamadan önce tereddüt ettiğimi söyleyebilirim. The Cartel faciasını yeniden tekrarlamasından korktuğum seri en azından bu sefer o kadar kötü bir adım atmamış, hatta kısa senaryosuna ve içi boş iki oyun moduna (Arcade ve Duel.) rağmen kötü bir oyun olduğunu söyleyemiyorum. Vahşi Batı atmosferinin başarılı bir şekilde sunulmuş olması, çizgi roman tarzı ara videoları ve Silas Greaves’in hikâye anlatıcılığı ortaya güzel bir oyun çıkarmış. Vahşi Batı’ya uğramak için fırsat kolluyorsanız, Call of Juarez: Gunslinger’a bir şans verebilirsiniz.