Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Mark of the Ninja ne güzel oyundu, değil mi? Final Fight da çok güzeldi. Keza Captain Commando ve Cadillacs and Dinosaurs da gayet iyi oyunlardı; yıllar öncesinin oyunları olmasına rağmen. Dusty Revenge de bir yandan eski beat ’em up’lara özenmiş, bir yandan da yeni üç boyutlu aksiyon oyunlarının mekaniğini oynanışa almaya çalışmış. Üstüne de el çizimi güzel grafikler koymuş. Normalde böyle bir formül çok iyi işlemeli, değil mi? İşte, bazen her şey planlandığı gibi olmuyor...
Onu nasıl öldürürsünüz?! Kahramanımız Dusty, Vahşi Batı’da yaşayan bir silahşor ve bir gün, sevgilisi Daisy’nin öldürüldüğünü görüyor, düşüyor intikam yollarına. Dusty’nin bir tavşan olması elbette ki sorun değil zira karşısındaki düşmanlar da hayvanlar âleminin bin bir farklı üyesinden biri; ayılar, köpekler, vaşaklar, armadillo’lar, gergedanlar, boğalar... Hangi hayvanı düşünürseniz, o karşınıza çıkıyor adeta.
Oyunun grafiksel kalitesine diyecek hiçbir şey yok. El çizimi grafikler gerçekten çok kaliteli duruyor. Renklendirmeler de gayet iyi ama bazı görüntü efektleri bu el çizimlerinin üzerinde eğreti durmuş; yine de bu detay göz ardı edilebilir. Grafiksel konuda bir sıkıntı yok belki ama vuruş hissiyatında biraz sıkıntı var gibi geldi bana. Şöyle ki iki boyutlu olan oyunda bir düşmanla karşılaştığınızda onun içinden geçip gidebiliyorsunuz. Tabii ki ona vurmak da lazım ve bu yüzden de hem yürüyüp hem de düşmanınızın ortasından vurabilmek garip bir hissiyat oluşturuyor, sanki ona vuramıyormuş gibi hissediyorsunuz. (Anlatabildim mi acaba?) Acaba düşmanlarımızın içinden geçemeseydik daha mı iyi olurdu diye düşündüm bir an...
Dusty’nin üç farklı saldırı şekli var: Tabancalarıyla ateş etmek, hafif ve ağır yakın dövüş saldırıları. Oyunda ilerledikçe sarı enerji topları buluyor ve bunlarla tecrübe puanı kazanıyoruz, sonunda da kombolarımız gelişiyor. Diğer oyunların aksine burada bir yetenek ağacı yok, kombolar otomatik olarak envanterimize ekleniyor. Bunun sonucunda Dusty düşmanını yumruklara boğabiliyor, yerden kaldırıp havaya fırlatıyor, yere düşmüş olana vurmaya devam edebiliyor ve gitgide güçleniyor. Kombo sistemi biraz Devil May Cry’ı ve God of War’u andırmadı değil. Zaten oyunun bir yerinde, “Sen Dante’nin oğlu musun?” diye bir replik de geçiyor; acaba gönderme mi var diye düşünmedim değil.
Olayın dövüşten öte platform kısımları da var ki keşke bunlar olmasaymış dedim çünkü Dusty, zıplama konusunda pek iyi değil; hatta çıkıntılara tutunamadığı için (Düz duvara tırmanabiliyor ama belirtilen yerlerde.) uyduruk bir açıklıktan metrelerce aşağı düşüp sinir krizi geçirmeniz işten bile değil...
Dusty’nin iki tane de arkadaşı bulunuyor: Rondel ve McCoy. Bu karakterler birer “ekstra saldırı” mantığında çalışıyor aslına bakarsanız. PC’de “2” ve “3” tuşlarıyla çalıştırılan bu güçlerden Rondel, istediğiniz yere bir roket atıyor. Bu roketi yol açmak için de kullanabiliyorsunuz, düşmanlarınızı öldürmek için de. McCoy ise tetikçi görevi görüyor. Onun gücünü çalıştırdığınızda özellikle size pencerelerden ateş açan düşmanlarınızı kolaylıkla indirebiliyorsunuz. Bu güçleri çalıştırdığınızda ekranda aksiyonun devam etmesi ve Dusty’nin olası düşmanlardan dayak yemesi de olası; o yüzden bu güçleri çalıştırırken dikkat etmek gerekiyor.
Herhangi bir multiplayer modu da olmayan oyun maalesef biraz monoton. Kombolar var, tamam, boss’lar var, iyi, çizimler güzel ama oynanışta bir yavanlık var ki oyundan kısa sürede sıkılmanıza yol açıyor. Neyse ki oyun kısa fakat para verip de bir oyunun kısa sürmesini niye isteyesiniz, değil mi? O yüzden bu oyunu bence boş verin; paşalar gibi Mark of the Ninja alıp iyi oyun nasıl oluyormuş, görün.