Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Eskiden bitirdiğim oyunları tekrar yükleyip oynamam. Nostaljiye inanmıyorum, en azından benim bünyem bunu kesinlikle kaldırmıyor. Teknoloji bağımlısı pislik bir adam oldum çıktım çünkü grafikler iyi değilse (özellikle hareketli oyunlarda) atmosferden zevk alamıyorum (gerçi bunu şu an “Not Tonight” oynayan adam söylüyor, 8bit grafiğe bayılırım). Geçmişte grafikler o kadar iyi olmadığı için yüksek çözünürlük problemini hayal gücümüz çözüyordu. O yüzden 20 yıl önce oynadığım bir oyunu bugün yüklediğimde “Ben bunu böyle hatırlamıyordum” deyip hayal kırıklığı yaşıyorum. Vefasız bir adam mıyım? Belki… Ama benim için geçmiş, geçmişte güzel anılarla beraber sarmaş dolaş kalmalı orası kesin. “Remastered” süzgecinden geçen ve yılan gibi deri değiştiren oyunları da sevemiyorum. Misal Blizzard’ı ve Starcraft’ı delice sevmeme rağmen SC Remastered’ı içim zerre almıyor, alamıyor. Starcraft ben 17 yaşındayken görevini tamamladı, unutulması imkânsız eğlenceli zamanlar geçirtti ama bugün 37 yaşındayım. Büyük sanatçımız Burak Kut’un da vaktinde söylediği gibi “Yaşandı, bitti saygısızca.”
Ama gelgelelim bir de “” dediğimiz 20 yıl sonra Raccoon City’de heyecanlı bir tatil… Resident Evil 2 fenomen vaziyet var ki benim gibi oyuncular için biçilmiş kaftan. Geçmişin kült oyunları günümüz teknolojisiyle birleşince tam bir dünya harikası oluyorlar. Ve bunun en kanlı canlı örneğini şu günlerde Resident Evil 2'de tecrübe ediyoruz. Klasik Resident Evil 2’yi bitireli sanırım 20 yılı geçmiş olması lazım (evet bayağı yaşlanmışım). Başlarda “” haberini görünce pek tepki vermemiştim ama Capcom’un sunduğu her videoyla heyecanımda ufak tefek kıpırtılar olmaya başlamıştı. Oyun süresinin daha fazla olacağı ilgimi iyice arttırmışken bir baktım oyunu bekler olmuşum. Ve o gün geldi çattı. Beyler ve hanımlar Raccoon City’e (tekrar) hoş geldiniz!
Aşılarını yaptırmayan bir halkın hazin sonu Leon ya da Claire’in hikâyesi arasında bir seçim yaptıktan sonra oyuna klasik sürümdeki gibi başlıyoruz ve araya talihsiz kamyon şoförünün neden ilk oyunda polis araçlarına daldığına dair harika bir ara sahne giriyor. RE2R’yi etkileyici kılan etmenlerden ilki bu zaten; günümüz grafikleriyle hazırlanmış aşırı detaylı ara sahneleri. Diğer etmenler kamera açısı, atmosfer ve oynanabilirlik ve şimdiden söylemeliyim hepsi kendi çapında harika iş çıkarıp RE2R’yi zirveye taşımışlar. Klasik oyundaki bakış açımız bir yönetmenin kontrolündeki sette karakterimizi ilerletmek gibiydi. Bulunduğumuz mekâna belirli bir açıdan bakan kameranın verdiği kısıtlı açıyla oynardık. Benim üstümde sanki bir film setinde bana verilen rolü yerine getirmeye çalışıyorum gibi bir izlenim bırakmıştı. Tabii o zamanlar bunun farkına varamadan oyunu zevkle oynamıştım ama RE2R’nin yeni bakış açısı omuz üstü kamerayı tecrübe ederken eskiyle yeni arasındaki bu ayrıma ayıldım. Omuz üstü kamera istediğimiz özgürlük hissini verirken artık yönetmenin kuklası değil kendi maceramızı yaşıyormuşuz hissini tattırıyor. Bir korku oyununun vermesi gereken en önemli tecrübeyi yani oyuncuyu atmosferin içine çekerek sürekli diken üstüne oynatmayı beceriyor. Fakat bazı zamanlarda omuz kamerası karaktere çok yakın olduğu için yakına giren düşmanları görmekte ve vurmakta sıkıntı yaşayabiliyorsunuz. Ya da bir kapıdan girdiğinizde görüş açınız dar olduğu için hemen yanınızda duran bir zombinin üzerinize atlamasıyla bezinizi doldurabiliyorsunuz (her ne kadar RE2R ucuz jump scare taktikleri kullanmasa da omuz üstü kamera bunu sizin için yapıyor).
Karanlıktan korkuyorsanız size kötü haberlerim var ’in en önemli farklarından birisi atmosferin çok daha karanlık olması. Klasik sürümde gündüz gibi aydınlık mekânlarda dolaşırken artık bir bakmışız buralar elimizde fenerle yolumuzu bulmaya çalıştığımız karanlık koridorlara dönüşmüş. Rahatlıkla oyunun 80%’nin bu zifir ortamında geçtiğini söyleyebilirim. Hele ki Raccoon City polis karakolunun daracık koridorlarında önünüzde birkaç zombi varken karanlıkta gideceğiniz yönü bulmaya çalışmak özellikle oyunun başlarında insanı çok geriyor (sonradan alıştım). Karanlığın bir diğer sorunu yanlarına geldiğinizde üzerlerinde bir imge çıkmasına rağmen eşyaları görmenizi zorlaştırması… Capcom sağ olsun bu noktada hayatımızı biraz kolaylaştırmış. Eğer fark etmeden bir eşyanın yanından geçseniz dahi hemen haritada işaretleniyor. Tek yapmanız aralıklarla gözden kaçırdığınız bir şey var mı yok mu diye haritayı yoklamak. Aynı şekilde bütün kilitli kapılar ve bulmacalar da keşfettiğiniz sürece haritaya işleniyor.
Hiçbir şey karanlıkta boynunuzdan lezzetli bir et parçası koparmak için bekleyen dost canlısı bir zombi kadar sürpriz dolu olamaz. RE2R’nin popüler elemanlarından olan zombiler için söyleyebileceğim tek şey; tehlikeliler. Hatta açık ara Tyrant’tan (evet o geri döndü! Sonra bahsetmeye devam edeceğim) daha çok can yakıyorlar. Şimdi size “Zombi Felaketinde Hayatta Kalmak 101” adlı kitabımdan pasajlayacağım birkaç önemli noktayı söylememe izin verin. RE2R’de zombiler aranızda belirli bir mesafe varken gayet yavaşlar ve yaptıkları tek şey gerçekten sinir bozucu sesleriyle asabınızı bozmak ve korkutmak. Yalnız bu yaşam formları yanınıza yaklaştıkça atlet kesilip, çevikleşiyorlar. Eğer aranızdaki boşluk bir metreye kadar inerse artık kucaklama mesafesine girmişsiniz demek oluyor ve sizden kanlı, sulu, lezzetli bir parça almak için beyin ameliyatına girişiyorlar. Bu noktada sadece bir seferlik olmak üzere zombiye bıçak saplayabilir ya da ağzına kör edici el bombası sokup onu uzaklaştırabilirsiniz. Sonrası kafasına mermi isabet ettirme yeteneğinize kalıyor ki işler o noktada biraz karışıyor. İsabetli atış için bir süre nişangâhın küçülmesini beklemek lazım ama buna rağmen zombinin kafasına üç dört el ateş etmiş olsanız ve onu yere yıksanız bile genellikle kafatasının içindeki beyin çiçek gibi ortalığa saçılmadığı sürece kalkıp paçanızdan tutabiliyor. Yerde ölü gibi bir yatan kurban mı gördünüz? Bir bankta son nefesini vermiş cesetle mi karşılaştınız? Onları dekor sanmayın, tereddüt etmeden kafalarına sıkın.
Zombiler konusunda Capcom’un ortaya tam bir sanat şaheseri çıkardığını söylemeden edemem. Öncelikle eski dostumuz Cappy zombi modellemeleri konusunda olabildiğince cömert davranmış. Her iki adımda bir sürekli aynı zombi modeliyle karşılaşmıyorsunuz. Tabii ki belli bir noktadan sonra deforme olmuş yüzler artık tanıdık gelmeye başlıyor ama adamların yüzlerce zombi için ayrı modelleme yapmasını beklemek de hayalperestlik olurdu. Buna rağmen zombi çeşit yelpazemiz gayet geniş. Buna ek olarak zombilerin vurduğunuz uzuvlarına göre tepki vermeleri harika olmuş. Pompalıyla vurduğunuz bir zombinin midesindeki her şeyi yere dökmesi, omzundan vurulanın eklemlerinin paramparça olması girdiğiniz kapışmaları gerçekçiliğin ötesine taşıyor. Olayın vahşet kısmına gelirsek de Capcom’un ekranı kırmızıya boyamakta tereddüt etmediğini söyleyebilirim. Ama bu kırmızıya boyamayı bir DOOM vahşeti olarak almayın, Capcom’un kullandığı daha çok estetik bir vahşet. Leon’un daha oyunun başında duvara yaslanmış ölü bir polis cesedini kaldırdığı anda adamın çenesinin çiçek gibi açıldığı sahne en ufak sinir dokusuna kadar işlenmiş gibi. Burada tiksinmekten çok dijital sanat işçiliğinin detaylarına şapka çıkaracağınız bir vahşet dokusundan bahsediyorum. Kesinlikle mide bulandırıcı bir durum yok (tabii ki bu kişiden kişiye değişir) ama karşılaşacağınız “The Hills Have Eyes” vaziyetleri sizi dehşete düşürecek kadar kızıl.
Savaş ya da kaç Gâvurun “fight or flight” dediği mesele. Yukarıda anlattığım, her gördüğünüz hedefe mermi sıkma tavsiyemi unutun. RE2R öyle bir oyun ki mermi sayınızı hep asgari düzeyde tutarak sizi Türkiye’de yaşıyor gibi hissettiriyor. Dolayısıyla karşınıza çıkan her hedefi mermi manyağı yapamıyorsunuz. Belirli aralıklarla yaptığınız boss kapışmalarını da hesaba katarsanız kaçmak bazen (aslında çoğu zaman) en iyi seçenek. Önünüze kalabalık bir zombi grubu mu geldi? Kafalarına minimum beş mermi sıkacağınıza ayağına iki tane sıkıp onu yere düşürün ve yanından geçip gidin. Çok gerekmediği sürece hemen hemen her şeyin yanından (bazen bir iki ısırık almalarına izin vererek) geçebilirsiniz. İşte tam bu noktada keşke yeni bir özellikle olarak yapılan saldırılardan kaçınma (Dodge) seçeneği oyuna eklenseydi dediğim çok oldu. Boss kapışmaları ya da zombilerle çarpışmalar olsun karakteri etrafında koşar halde 360 derece döndürerek kaçmak bana bir hayli yapay geldi.
İki farklı hikaye? Aradan 20 yıl geçtiği için klasik oyunu birebir hatırlamamamı maruz görün lütfen. Çok derine giremesem de (Capcom babanın istekleri) hikâyeler arasında eklentiler olduğunu ve bunu beğeneceğinizi söylemem gerekli. Öncelikle teknolojinin bütün nimetlerinden yararlanan son oyunun klasik isimlerinin bütün detayına kadar tekrar karşımıza çıkartması çok etkileyici… Örneğin evvelden piksel manyağı olan Marvin gibi bir karakteri yepyeni haliyle gıcır gıcır görmek sevindiriciydi. Yanlış şehir ve yanlış zamanda karşılaşma talihsizliğine düşen kahramanlarımız Leon ve Claire’in hikâyeleri birebir gibi başlasa da aynı klasik oyunda olduğu gibi belirli bir noktadan sonra macerayı ayrı yollarda tecrübe ediyorlar. Farklı karakterlerle karşılaştıkları gibi bazen farklı bulmacaları da çözmek zorunda kalıyorlar. Hazır bulmaca demişken o konuya da balıklama atlayalım. RE2R sizi bulmacalarıyla asansör yapıyor. Bir yere gitmek için bir bulmacayı çözecekseniz onun parçasını haritanın ta terk edilmiş bir noktasında bulup öbür noktasına taşıyorsunuz. Raccoon City’deki hayatınız genellikle bu şekilde geçerken belirli sayıda taşıyabildiğiniz eşya kapasiteniz yüzünden neyi sırtlandığınıza dikkat etmelisiniz. Bazen sadece çantamda yer açmak için eşyayı çöpe atmamak adına saklama sandığına bol bol yolculuk ettiğimi bile hatırlıyorum. Çünkü attığınız eşyalar yerde sizi beklemiyorlar, sonsuza kadar gidiyorlar. Eski dost Capcom burada da devreye girmiş ve biraz da olsa hayatımızı kolaylaştırmış. Eğer daha fazla kullanmayacağınız herhangi bir obje varsa onun altına kırmızı bir tik atıyor ve bunu gönül rahatlığıyla çöpe sallayabiliyorsunuz. RE2R klasik sürümündeki hikâye ve detaylara oldukça sadık kalmış olsa da gözünüze çarpan bazı farklılıklar yok değil. Örneğin benim net olarak hatırladığım, ilk oyunda polis karakolunun merkezindeki tanrıça heykeline bir adet yuvarlak amblem koyarken RE2R’de üç amblem koymamız oldu. Bu arada polis karakolundaki detay ise muazzam, klasik sürümünde ana hol neredeyse bomboşken yeni oyunda zombi istilasına karşı savunmaya çekilmiş bir acil durum bölgesi gibi. Bir başka değişiklik ise Resident Evil 7’deki gibi bazı kapıların zincirle kapatılması olmuş. Klasik oyunda böyle bir şey hatırlamıyordum ve nette ufak bir yolculuktan sonra hafızamın halen beni yanıltmadığını görmek sevindirdi. Bu yüzden zincir kırıcı levye benzeri alete sıkı sıkı sarılmanızı tavsiye ederim. Klasik RE’de hatırlarsanız her kapıyı açtığınızda rahatsız edici bir kapı açılma animasyonu araya girerdi. ’de doğal olarak bu animasyonlar yok, aksine karakterler kapıya hızlıca abanarak çabucak açıyorlar. Odaya bu kadar hızlı girmek tabii ki her zaman iyi olmuyor çünkü kapının yanında bir zombi park etmişse anında üzerinize atlıyor. Bir de oyunun sonuna doğru çıkan örümceklerin yerine çok daha korkunç, grotesk ve iğrenç yaratıkların eklendiğini belirteyim.
Karşılaştığımız birkaç yeni karakterin yanı sıra klasik oyunda üstünkörü geçilmiş diyebileceğim bazı sahneler RE2R’de derinleştirilmiş. Derinleştirmeden kastım sadece grafik anlamında bir yüklenme değil. Örneğin klasik oyunu oynayanlar hikâyenin sonuna doğru Ada ve Leon karşılaşmasını bilirler. Yeni oyunda bunun grafik olarak çok daha dramatize edilmiş halini görüyorsunuz ve bu kesinlikle etkileyici. Fakat benim değindiğim nokta bazı sahnelerin duygusal olarak derinleştirilmiş olması. Spoiler vermeyeceğim tabii ki ama bunun en güzel örneğini Kendo’nun Silah Dükkanı’nda göreceksiniz. Klasik oyunda gayet yüzeysel işlenen karakterler basit bir zombi salgını klişesi sahnesiyle duygusal anlamda sizi taşıyor ve hikâyeye sokuyor. Marvin şöyle olmuş, Sherry bunları yaşamış, Kendo’nun meğerse bir kızı varmış (benden size minnak bir spoiler) gibi detayları gördükçe kendinizi daha çok klasiğin olmasını ister halde buluyorsunuz.
Tyrant geri döndü bebeğim! Her serinin bir kötüsü var değil mi? Resident Evil 2’nin de kötü abisi Claire senaryosunda çıkan Tyrant idi. Güzel haber şu ki artık Tyrant’ı normalden çok çok daha fazla göreceğiz hem de teknolojinin bütün nimetlerinden yararlanmış daha korkutucu ve karşısındaki daha çaresiz hissettirecek şekilde. Klasik oyundaki kütük benzeri vücut yapısı temelde pek değişmemiş olsa da T-1000 gibi üzerinize yürüyerek size nefes alacak fırsat bırakmıyor. Merdiven tırmanıyor, yüksek yerlerden atlıyor ve dilerse duvarları yıkarak size tatlı, minik sürprizler yapıyor. Görsel olarak iyice korkunç hale getirilmiş karakterimiz kafasında bir şapkayla sizi karşılıyor (ona ateş ettiğiniz anda şapkanın dönmemek üzere gittiğini söylememe gerek yok sanırım). Oyunda en gerildiğim noktalar kesinlikle Tyrant’ın arkamdan geldiği anlardı. Takip eden ve yeri sarsarcasına gümleyen ayak seslerinin ensemde olduğunu bilerek kaçmak psikolojimde ağır yaralar bıraktı sevgili okuyucu. Kamera açısı bu noktada çok sinir bozucuydu. Tyrant’tan kaçarken ayak seslerini duymaktan başka çareniz yok. Arkanıza bakma gibi bir seçenek olmadığından sizi ne kadar yakından takip ediyor anlamıyorsunuz. Belki bunu gerginliği iyice tırmandırmak için özellikle yapmışlardır, bilemiyorum ama beni oynanış açısından çok rahatsız etti. Tyrant’ı vurarak mermi harcamamanızı tavsiye ederim çünkü bu onun üzerinde sivrisinek saldırısı etkisi bırakıyor. Bir süre sendeliyor ve size saldıramıyor fakat bu mermi harcamanıza değmez. İnanın Tyrant’ın sadece görüntüsü sizi psikolojik olarak yıldırıyor, bana kalırsa zombilerden daha zararsız. Çünkü çok yavaş, ani hareketler yapmıyor ve aniden hızlanmıyor bu da ondan kaçmanızı kolaylaştırıyor. Kendi taktiklerimden size vereyim; tek yapmanız gereken sola doğru (ya da tam tersi) kaçar gibi yapıp sizi yumruk atıp duvara sümük gibi yapıştıracakken direksiyonu sağa kırmak, hop, yanından geçip gittiniz. Beni biraz kütüphanede sıkıştırdığı olmuştu fakat ona karakol holünde uzun bir tur attırarak kitaplık bölümünü de rahatlıkla geçtim. Kısacası kahraman olmaya çalışmayın, kaçın.
Leon ve Claire’ye ek olarak özel kuvvetlerden Hunk ve Tofu’yla (ismini bile duymak güldürüyor) zamana karşı yarıştığınız mini oyun modları bulunuyor. Güzel haber şu ki Capcom, Resident Evil 2'i öylece bırakmayacak gibi çünkü şimdiden ücretsiz olarak çıkartacakları Ghost Survivors oyun modunu açıkladılar. Bu modda oynayarak puan kazanacak ve oyun içi eşyaları açacağız. İşin güzel yanı toplamda üç karakterle oynama fırsatımız olacak; Robert Kendo, ismini daha bilmediğimiz bir USS üyesi ve Vali’nin kızı Katherine.
RE2’nin asıl olayı artık kült olmuş ve bana kalırsa serinin en iyi oyununu günümüz teknolojisiyle tekrar bize sunmuş olması. O yüzden hikâyenin uzunluğu beni pek ilgilendirmedi. Gençliğimde turladığım mekânların 2019’un grafik nimetleriyle görmek bana resmen teknoloji turu attırdı. Eğer 17 yaşındayken bana şu oynadığın oyunun görüntüsü ileride böyle olacak deselerdi kaba etlerimle gülerdim (ya da şok geçirirdim bilemiyorum). Çünkü o dönemin ara sahnelerindeki görüntüler bile ağzımın suyunun akmasına yetiyordu. Umarım Capcom serinin geri kalan oyunlarına da “” ayarı çeker çünkü rahatlıkla söyleyebilirim ki ben bu işin hayranı oldum. Bilgisayar oyunlarına yeni girmiş genç arkadaşlarımızın belki de hayatları boyunca ismini şöyle bir duyacakları ama asla tecrübe etmeye dahi vakit ayırmayacakları Resident Evil 2’yi öğrenmeleri için harika bir fırsat (aynı zamanda harika bir pazarlama taktiği kabul etmek gerek).