Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Her insanın korkusu vardır. Bu korkuları geçemezsek hayatımızı değiştirme şansı bile var korku denen hayali düşüncenin. Annemize, babamıza söyleyemeyiz bir çoğunu. Evet, aslında bu da korkudur. Nedenini bizde bilemeyiz gerçi ama pek de kafamıza takılmaz. Çünkü büyüyünce geçer deyip kafamızdan atarız. Çoğu insan bilmez, korkusunu nasıl yeneceğini. Ama bir bakmışız hayatımızdan uçup gitmiş. Neyse, sizin kafanıza da (benimde) bu konuyu kapatayım. Korku oyunları genelde bulmacalı falan olur. Ancak bu sefer Red Barrels, FPS tarzında bir oyun hazırlamış. Dünyada büyük ilgi uyandıran Outlast'a hep beraber bir göz atalım o zaman.
Hikaye kısaca şöyle ; Miles Upshur diye bir gazeteci var ve bir akıl hastanesinde iyi şeyler olmadığının farkına varıyor. Kendince içinde ne var ne yok bir bakmak için yola koyuluyor. Bizde arabada başlıyoruz oyuna ve biraz ilerledikten sonra kapının önünde iniyoruz. Kameramızı alıyoruz ve maceramız başlıyor.
Oyunda silah olmadığı gibi kendimizi koruma şansıda yok. Dolayısıyla düşmanlarımızdan kaçmak ve saklanmak durumunda kalıyoruz. Elimizde bir kameramız var. Bu kamerayla çekim yapabiliyoruz. Karanlık yerlerde kamerayı açıp onun ışığını kullanıyoruz ve etrafı aydınlatıyoruz. Sağ üstte pilin göstergesi var. Yeterli alan bitince 1 pil kullanmak durumunda kalıyoruz. Yanımızda da toplam 10 pil taşıyabiliyoruz. ( Zaten 10 pil toplayamıyoruz çünkü çok kullanıyoruz.) Bu pilleri her yerden bulabiliyoruz. (Bir de dediklerime bakmayın, pilleriniz kolay kolay bitmez korkmayın :))
Oyun o kadar gerçekçi ki, birkaç örnek vereyim; diyelim sağa sola dönüyoruz ya , ekran biraz bulanık gösteriyor. Ayrıca kapının yanından bakarken elimizi görebiliyoruz. Hem bacağımızı, ayakkabımızı vesaire vesaire görebiliyoruz. Ancak çok fazla ve kötü görsel içerik var, buda başlı başına bir eksi.
Birden akıl hastası, değişim geçirmiş düşmanlarımız üstümüze atılınca korkuyorum abi. (Hemen soğuk su içiyorum, sonra yürü koçum!) Hastalığınız varsa, (Hele hele kalp) hiç oynamayın.
Yönettiğimiz kişi çok atik, her yere tırmanabiliyor ancak bir kendini savunamıyor. Oyun içerisinde de 2-3 metre mesafelerden (Zar zor yetişse de) atlayabiliyor. Birde duvara sırtımızı yaslayıp küçük yerlerdende geçebiliriz. Mübarek adam hiç yorulmuyor, yani eliniz sürekli koşu tuşunda oluyor. (İlk başlar hariç.)
Şimdi gelelim kendimizi savunma sistemine . Diyelim birisi bizi gördü bizde kaçmaya başlıyoruz. Geçtiğimiz kapıları kapatarak biraz vakit kazanabiliriz.Diyelim orayıda kırdı , yatakların altına ve dolaplara saklanabiliriz. Ama bu dediklerimide yapamazsanız (O kadar beceriksiz değilsinizdir sanırım) adam size 3 kez vurunca küt bayılıyorsunuz. Herkesinde size vuracağı yok ya , bazılarıda sadece bakıp geçiyor . Hatta ışığı arayanlarda var da size dokunmuyor.
Unutmadan söyleyeyim, herhangi bir yerde dosya veya not bulursanız bunları kesinlikle okuyun. Ama ingilizceniz yoksa bakın geçin derim ben. Oyundaki ana görevimiz geldiğimiz gibi geri çıkmak tabi ama çeşitli görevlerse vana açma veya kart, anahtar bulma.
Oyun menüsü çok şık ve gelecek oyunlarında böyle olmasını umuyorum. Hem fazlada göz yormuyor menü.
Son olarak; bir hastalığınız yok ise buyurun indirin ve korkacağınızı bile bile oynayın :)