Kayıt olmanız sitemizde tam bir katılımcı olmanızı sağlayacaktır. Sitemizedeki beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, mesajlaşma sistemini kullanabilir ve daha fazlasını yapabilirsiniz.
Size Captain Price’ın hikayesini anlatayım. Kendisi büyük bir asker, büyük bir kahraman. Neyi, nasıl yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Kaç yıldır ülkesine hizmet etmekte ve bunu da büyük bir sadakatle yapmakta. Belki üzerinden 5 yıl geçti. Ama bu şaheser oyunu kaleme almamak elde değil.
Savaşmayalım da ne yapalım? Evet, Modern Warfare bir kez daha çok eğlenceli. Battlefield 3 eğlenceli değil mi? O da çok güzel, çok şahane ama bu durum, MW3’ün fırtına kıvamında geçen multiplayer maçlarının eğlencesini değiştirmiyor. O da güzel, bu da güzel; sen güzelsin, kafam güzel... (Athena?)
Planlarım arasında, “Tek kişilik senaryo yine kötü ve geçiştirilmiş.” demek vardı ama MW3 tokadı bastı suratıma. “Lafını bil yeğenim.” dedi saatler süren senaryosuyla. “Alırım aklını.” diye bildirdi rüzgar gibi eserken her bölümde. Bazı sarsıcı olaylar gerçekleştiğinde, “Ağlama lan, jöleye döndün.” dedi adeta...
Fakat önce eleştirimi yapayım, siz de beni güzelce dinleyin.
Modern Warfare’dan sonra çıkan her türlü Call of Duty oyununda, gerçek anlamda rüzgar gibi esmekteyiz. Bu durum MW3’te de değişmemiş. İki nokta arasında, düşmanlarımızı vurup ilerlemek eğlenceli, bunu kimse inkar edemez fakat bir oyuncu olarak hiçbir şekilde yeteneğinizi gösteremiyorsunuz, hiçbir şekilde özgür bırakılmıyorsunuz ve hiçbir şekilde kafanızı kullanmanız istenmiyor. Aksiyon dozajı son derece yüksek bir film izleyin, MW3’tekinden biraz daha az etkileşime girmiş olursunuz sadece. Oynanışın son derece çizgisel olmasını geçiyorum, sürekli birilerinin bize gözcülük etmesi, yön göstermesi, “Beni izle!” demesi, lider ruhlu insanların egolarını zaten ayaklar altına alıyor fakat oyunda kendini göstermek isteyen herkese de... Ayıp yani!
FPS’leri bu formüle uygun üretmek çok kolay. Hem kolay, hem de artık herkes, her şeyi fazla düşünmeden, üstünde uğraşmadan yapmak istediği ve eğlenceyi en hızlı şekilde, en güçlü şekliyle yaşamaya alıştığı için de Modern Warfare 6 gelse yine oynanacak, yine oynanacak...
İşte bundan rahatsızım.
FPS’ler son beş yıldır yerinde sayıyor. İlerleme yok, yenilik yok. Onu takip et, onu vur, saklanmana bile gerek yok; nasıl olsa yapay zekada hiçbir gelişme yok... Her ne kadar MW3’te hücumbotla ilerlerken salyam aksa da, bir iskelenin altından gizli gizli ilerleyip işgal altındaki Prag’ın karanlık sokaklarında koşarken son derece heyecanlansam da bu işin böyle gitmemesi gerektiğini de fark ediyorum; bir sonraki MW oyununda artık yenilik istiyorum!
Perde arkası ABD’deyiz. Bazen de Avrupa’da. Bir bakmışsın Afrikalıların arasında... Yine herkesiz, yine herkes biz... Frost adında bir asker oluyoruz, hop New York sokaklarında bir koşuşturmaca. Yuri oluyoruz, bir bakmışsın Çek Cumhuriyeti’nde, Captain Price’ın sağ koluyuz.. Yani neymiş, diğer Modern Warfare oyunlarındaki, “farklı askerleri kontrol etme, onların hikayelerini takip etme” durumu, burada da söz konusu.
Üçüncü oyunda hikaye toparlandığı ve olaylar biraz büyük ölçekli bir alana yayıldığı için konuyu anlamak da pek güç olmuyor bu defa. Eskiden hangi askeri, neden kontrol ettiğimizi ve o askerin haritada nasıl bir yolu takip ettiğini anlamak güç oluyordu. Burada da yine askerlerimiz bir orada, bir burada fakat en azından, ne için uğraştıkları çok net.
Her şey bu kadar netken benim bir türlü konuyu anlatamamama da tıp dilinde ve Hint kültüründe “Spoiler vermemek için kendini paralama.” deniliyor. Size çok ama çok kısa bir şekilde anlatmak ve olayları kendiniz yaşayın istiyorum. Ben ki bir filme konusunu bilmeden gitmeyi sevecek kadar uç bir noktadayım, size de göz göre göre senaryonun tüm detaylarını dökemem.
ABD resmen işgal altında. Terör sadece ABD’yi vursa iyi; Avrupa’nın birçok köşesi de sürekli terörist saldırılarla çalkalanıyor. Yetmiyor, Rusya başbakanının başına felaketin alası geliyor. Ve tabii ki tüm olayların arkasından da şeytanın Rusya’da vücut bulmuş hali, Makarov çıkıyor...
Makarov’un planlarını suya düşürmek için çıktığımız macera bizi ABD’den alıyor, Prag’a, Paris’e, Londra’ya götürüyor, bir uçağa bindiriyor, denizaltına itiyor, ciplerde makineli tüfeklerin ardına koyuyor... Lunaparklardaki hızlı trenlere binmiş gibi hikayeyi bir solukta yaşayıp her şey bittikten sonra şöyle bir geriye yaslanıyoruz ve “Demin ne oldu öyle?” diyoruz; oyun Cem Yılmaz’ın stand-up’ları gibi, hatırlaması güç bir macera yaşatıyor çünkü size.
“Mouse’u hareket ettirip hedef belirliyor ve sol mouse tuşuyla ateş ediyoruz.” gibi bir anlatımla oynanışı anlatma niyetim yok; hatta oynanışa dair hiçbir şey anlatmayacağım. Yürüyüp ateş etmenin nesini size aktarabilirim, değil mi?
Ha nedir, silahlar vardır, onları anlatabilirim ama yani onları da kaç oyundur anlattık, bitti. Yeni silah çıkmadığına göre de o konuda da bir durum yok.
Size biraz yapay zekadan bahsedeceğim. İlk MW’dan beri bir adım ileri gidemeyen yapay zeka hala primat seviyesinde. Sevgili düşmanlarımız kafalarını sipere sokuyor, çıkarıp bakıyor, tekrar sokuyor, bir sonraki bakışlarında da kurşunu kafalarına yiyor.
İkinci örnekte sipere poposunu sığdıramayan bir asker görüyoruz. Ufak bir zum ve bam Poposundan vurulup ölen ilk asker, karşınızda. (Müslüm Gürses’in aynı şekilde öldüğü bir film vardı!)
Oyunda şöylesine şahane bir durum da söz konusu ki gizli checkpoint’lere denk geliyoruz. Bu noktalar bizim için değil, düşmanlar için. Diyelim ki B noktasına doğru gidiyoruz. Baktık ileride düşmanlar var, çok yaklaşmadan ateş edelim de işimiz kolaylaşsın. Vurduk, vurduk, öldüler. İki adım atmadan bir bakıyoruz, yerlerine yenileri gelmiş. Onları da vurduk... Gelsin yenileri. Vur, gelsin, vur, gelsin. Neymiş, o “görünmez” noktayı geçmezsek, vurduğumuz adamlar her zaman tazelenecek...
Yazının başlarında bahsettiğim üzere, bu ucuz yöntemlerin sonu gelmeli diye düşünüyorum. Eğlendim mi, eğlendim ama daha yaratıcı olursak, eğlenmenin yanında hayranlık da duyarım belki? Oyunda olanları 12 dakika sonra unutmam mesela? Ne dersiniz ey oyun yapımcıları?!
Nerede çokluk, orada... Eğlence, eğlence! Yanlış anlaşılma olmasın. Öyle ya da böyle oyunun tek kişilik senaryo kısmını tamamlayacak ve nihayetinde multiplayer’a adım atacaksınız. Nedir, bu oyunun multiplayer kısmına hiç dokunmayacak mısınız? Haydi abicim, başka oyuna... Sınıfl andırmayı hiç sevmem ama bu oyunu multiplayer kısmına uğramadan rafa kaldıracaksanız, verdiğiniz paraya biraz yazık gibi geliyor bana. Tamam, tek kişilik senaryo tam bir gaz bombası fakat tam olarak bir gününüzü alır. Ondan sonra bitti, gitti, at köşeye kutuyu...
Fakat multiplayer’a bir kez uğrayan da bir daha güneşi zor görür.
Modern Warfare 3’ün bombası yine multiplayer, yine saatler süren savaş. Bir arkadaşıma “Abi multiplayer’dan kalk mak çok zor.” dedim, “Yaldır yaldır koşup adam vurmuyor musun alt tarafı?” diye sordu. Dedim ki, “Sen Team Fortress 2’de sabahlarken ne yapıyordun pardon?”. Cevap yok.
Sorgulamaya lüzum yok; evet, koşup adam vuruyoruz ama Counter-Strike’ın hala oynandığını düşünürseniz, eğlencenin anahtar kısmı da zaten bunu kapsamakta.
Öncelikle oyun modlarına bir göz atalım. Team Deathmatch ve Free-For-All, biri takım olarak, diğeri tekil olarak birbirini vurma oyunlarına verilen isim. (Küçümsemedim ama öyle duyuldu.) Domination’da üç tane bayrağın kontrolünü ele almaya çalışıyoruz. Ne yapıyoruz, bir bayrağın yanına gidip onu kendi takımımıza geçirmek için bir süre bekliyor ve ardından o noktayı koruyoruz ki diğer takım bayrağı ele geçirmesin. Sahip olduğumuz bayraklar, bize puan olarak geri dönüyor; yani bir bayrağı ne kadar uzun tutarsak, o kadar çok puan geliyor zamanla.
İki tane bomba alanını patlatmaya veya karşı takımdaysak, korumaya yönelik bir oyun tarzı içeren modun adı Demolition. Bu oyunda genellikle insanların bomba olayını tamamıyla bir kenara bırakıp birbirine girmesini izliyoruz, asabımız bozuluyor.
Sabotage’daki maçlar tam bir basket maçına dönebiliyor. Ortada bir bomba var ve bu bombayı kim alırsa öbür takımın bölgesine götürüp yerleştirmek zorunda. Bomba nötr; kim alırsa onun oluyor. Dolayısıyla yarı yolda bomba düşerse hemen diğer takımdan biri bunu kapıp diğer takımın bölgesine götürebiliyor. O bombanın kaç kez patlamaktan son saniyede kurtulduğunu ve bir anda oyunun diğer takımın aleyhine döndüğünü gördüm...
Bilemezdim ki silahım en iyi dostum olsun Killstreak olayında da bir değişim söz konusu. Killstreak yerini Pointstreak’e bırakmış durumda. Oyunda niye herkesin, her şeyi boşlayıp birbirini öldürdüğünü artık daha iyi anlıyorum. Eskiden sadece birilerini öldürmek Killstreak olarak kayda geçiyordu fakat artık bomba koymak, bombayı etkisiz hale getirmek, bayrak kapmak, bunların hepsi puan demek.
Pointstreak’in vardığı nokta da üçe ayrılıyor. Assault, Support ve Specialist paketlerinden bir tanesini alabiliyoruz maç için ve bu paketlerden de puanımızın yettiğince kendimize yardımcı ekipman seçiyoruz. Örneğin Assault paketinde ne var; UAV, Predator Missile, Sentry Gun, Attack Helicopter, Strafe Run, Reaper, Assault Drone vesaire. Support paketinde de yine benzer ama daha çok savunmaya yönelik ekipmanlar bulunuyor. Bunlardan seçtiklerimizi alıyor ve maçta puanları topladıkça kullanma hakkına kavuşuyoruz.
Rütbe programı ve kapalı olan ama açılmayı bekleyen her şey için de artık farklı bir sistem bulunuyor. İşler yeni oyunda daha kolay ve daha otomatik aslına bakarsanız. Silahlarımıza eklentiler takmak için bir şeyler satın almamız gerekmiyor örneğin; çünkü bir silahı ne kadar kullanırsak, onun da seviyesi bir yandan artıyor. Daha sonra bu silaha Kick, Impact, Attachments, Focus, Breath, Stability gibi alanlardan eklentiler takıp özelliklerini geliştirebiliyoruz. Aynı şey ikincil silahımız için de geçerli fakat onun özellikleri daha farklı yönlerden değiştiriliyor.
Bir maça çıkmadan önce iki adet silahımızı, bombalarımızı, üç tane Perk’ümüzü (Perk’ün ne olduğunu bildiğinizi var sayıyorum; bilmeyenler için karakterinize birtakım çok bariz olmayan özellikler katan güçlendirmeler diyebiliriz.), Strike paketimizi ve artarda öldüğümüzde harekete geçen ekstra özelliğimizi, yani Deathstreak’imizi seçiyor ve hazırlığımızı tamamladıktan sonra istediğimiz oyuna adım atıyoruz. Modern Warfare’a ilk defa adım atanlar için bu kısımlar biraz karışık gelebilir; bir yandan seviye atlıyoruz, bir yandan garip garip birçok özellik önümüzde, bir yandan paketler, Deathstreak adında fantastik özellikler... Her maçtan çıktığınızda, “Şunu açtınız, bu açıldı, bu seviyeye ulaştınız, artık bunu yapabilirsiniz.” gibi birçok mesaj alacaksınız ama endişelenmeyin; oyunda olan bitene alışmanız en fazla bir gününüzü alır. Modern Warfare’ı bilenlerse zaten neye, ne zaman ulaşacaklarının planını çoktan yapmış olacaklardır.
Bina mı yıkıldı? Multiplayer bir dünya ama o dünyayı keşfetmenin büyük bir kısmı size kalıyor. Herkesin oyun tecrübesi farklı, herkesin seçecekleri farklı, herkesin yetenekleri başka yönde. Siz tetikçiyi çok iyi oynuyorsunuzdur, ben ilginç bir şekilde Desert Eagle’la harikalar yaratıyorumdur. Multiplayer’daki zorluklar da size özel, alacağınız zevk de...
Herkes için ortak olan bir sıkıntıysa grafikler... Özellikle Frostbite 2 ile ekranlarımızın şölene dönüşmesine neden olan Battlefield 3’ü gören oyuncular, MW3’ün artık net bir şekilde eskimiş olan oyun motorundan rahatsız olacaklardır. Ben de oyundaki ışıklandırmaları ziyadesiyle kötü bulduğumu belirtmek istiyorum. Modellemeler hala iyi, özellikle gözümüzün önünde devasa yapıların yıkıldığı ve her şeyin birbirine girdiği sahneler kesinlikle eksik gözükmüyor fakat bu motor ve bu teknikler, dördüncü oyunu kaldırmaz. Nitekim 4.oyun da çıkmadı, yerini Black Ops'a bıraktı.
İncelemenin son dönemecine girdiğimiz şu saniyelerde, size MW3’ün son derece eğlenceli bir oyun olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim ve kesinlikle BF3 ile MW3 arasında net bir seçim yapılamayacağını da belirtirim. Ben MW3 oynarım, sen BF3... Bu ne sizi oyundan anlamıyor yapar, ne beni “bir oyuna takılmış kalmış”. İki oyunun da kendine göre öne çıkan özellikleri bulunuyor ve her ne kadar BF3 birçok anlamda yenilik getirmiş olsa da piyasaya, bu MW3’ün ezilip gitmesine neden olabiliyor.
Anlayacağınız seçim tam anlamıyla sizin... MW3’ün hızlı ve eğlenceli multiplayer modlarını mı tercih edeceksiniz, BF3’ün sınıf odaklı ve hoş grafikli maçlarını mı? Kazanan yok, galip yok. Her iki oyunda da eğlence ve kalite var. Herkes birbirini öldürme peşinde arkadaşım...